20 Mayıs 2013 Pazartesi

Blog taşındı!

Artık burayı hiç kullanmayacağımdan yeni ve güncel yazılarıma www.witchorexia.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Sevgiler,
Witcho.

1 Ekim 2012 Pazartesi

Dostlarıma Dokunma!

Merhabalar,

Uzun zamandır yazmıyordum. Yazacak malzeme çoktu, malum 1 yıl geçti ancak ne bende yazma şevki kaldı ne de hayatımda sizleri ilgilendirebilecek kadar mühim bir değişiklik. Ankara vedamın son yazım olması kadar mantıklı bir şey yoktu, düne kadar.

Dün, birçoklarınızın bildiği üzere Taksim'de Galatasaray Lisesi önünde bir eylem gerçekleştirdik. Tüm yurtta eş zamanlı olarak yapılan bu eylem, yeni çıkarılacak yasa ile hayvan haklarının süistimaline karşı yapıldı.

Blogumu ve microblogumu takip edenlerin de bildiği üzere, hayvan hakları meselesinden uzak duramayan bir insanım. Dili olmayan o muhteşem yaratıkların dili olabilmeyi misyon edindim ve elimden geldiğince bu husustaki sosyal farkındalığı arttırmak için çabalıyorum. Benim için bu serüven 2010 yazında katıldığım Tuna Arman'a ait olan oturma eylemiyle başladı. Daha önce bireysel olan çabalarım, katıldığım oturumlar sayesinde kollektif çabalara dönüştü. Bu vesileyle benim daha önce tahmin bile edemeyeceğim vakalara şahit oldum, yüreği kocaman insanlarla tanıştım ve birlikten güç doğar ne demektir bir kez daha anladım.

Dün, oturma eylemi ekibi olarak elimizden geldiğince, tam kadro bir biçimde Taksim'deydik. Çok konuşan ama ortalıklarda hiç göremediğimiz insanlar, alıştığımız üzere yine yoklardı. Belki de eylemin ikinci gündemi de buydu, zira etraftan "x de yok, y de gelmemiş" gibi cümleleri sıkça duydum. Bu konuda yol arkadaşlarıma pek katılmıyorum. Bu sözde aktivist medyatikler, televizyon ve gazeteler vasıtasıyla en azından ülkede böyle bir sorun olduğunu duyuruyorlar. Ayrıca her toplantıya, her eyleme, her barınak ziyaretine gelselerdi; kendi halkla ilişkiler çalışmalarını yapmak adına peşlerinde basını da takacaklarından ötürü bizler iş yapamaz hale gelecektik. O yüzden, gerçekten gönül veren insanların yer alması çok daha etkili ve amacına uygun olacaktır.

Ve gelelim kanunun içeriğine. Yeni çıkacak yasa ile belediyeler şu anda yasak olmasına rağmen yaptıkları bir takım faaliyetleri meşru bir kılıfa büründürebilecek. Bizim en çok söylendiğimiz konu; aşılanan ve bakımı yapılan sokak hayvanının alındığı bölge yerine bir ormana atılıp terk edilmesi. Hayvandır, ormanda yaşamasının ne mahsuru var diye düşünebilirsiniz. Ancak, yüzyıllar önce evcilleştirip, insanlarla bir arada yaşamaları için ellerimizle programladığımız bu hayvanlar sözde doğal hayat parkı olan bu ormanlarda yaşamanın bir yolunu bulamayacaklardır. Bizler, iş ya da okul vesilesiyle başka bir şehre taşındığımızda bile bunca zorluk yaşarken, bu hayvanları adeta başka bir galaksiye yerleşmeye zorluyoruz. İçine doğdukları habitatı değiştirmeye zorlamak, malesef bu hayvanlar için ölümcül olabiliyor. Oysa belediyeler kısırlaştırma işlerini düzgün bir biçimde yapabilse, ve insanlar hayvanların sokağa atılabilecek bir çöp değil canlı varlıklar olduğunu idrak etse, çok değil 5 ila 10 yıl arası bir sürede, üremeyen hayvanlar sayesinde sokaklar zaten hayvan popülasyonu açısından azalacaktır.

Yasadaki bir başka sorun ise belli bir boyutun üzerindeki hayvanların ve bazı türlerin tehlikeli diye nitelendirilip sahiplerinden koparılacakları gerçeği. Öncelikle hayvanların "tehlikeli" diye sınıflandırılması nesnel ve kişiye özel bir olgudur. X kişi, ateş olsa cürmü kadar yer yakabilecek minicik bir Yorkshire Terrier'den de korkabilir ve kendisi için tehlike arz ettiğini düşünebilir. Y kişi ise dövüş hayvanı olarak yetiştirilmiş bir Pitbull Terrier'e hiç korkmadan yanaşabilir. Herhangi bir belediye görevlisinin, hangi hayvana tehlikeli sıfatını yakıştırabileceğini bilemediğimiz gibi, bir de bu hayvanların bütün tehlikesinin sorumlusunun insan olduğu gibi bir faktör de var ortada. Karanlık odalarda, çiğ etle büyütülen ve dayak yemeye, dolayısıyla kavga etmeye programlanmış bir insan bile toplum için yüksek tehlike arz eder. İnsanlarda, önemli unsurun yetiştirilme olduğuna inanabilen bizler, nedense söz konusu hayvanlar olunca kolayı seçip "uyutalım gitsin" diyebiliyoruz.

Bir diğer, belki de en vicdansız husus ise bu canlıların kafeslere kapatılarak, ölüme terk edilmesi. Bu ülkede tecavüze uğrayan bir hayvan, hemen ortadan kaldırılmak istenirken; tecavüzcüsü "vizite" ücretini ödeyip, gerçeklerden kaçabiliyor. İnsanlar, belki de durumdaki tehlikeyi göremediklerinden, ya da tehlikeyi umursamadıklarından buna sesini çıkarmıyor. Belki de naif düşünen bizleriz, "bugün hayvana, yarın çocuğuma" gerçeğini göz ardı edemeyen bizler, diğer herkesin de bizim gibi umarlı ve duyarlı olduğunu zannediyoruz. Bilemiyorum.

Neticede biz, dün, katılımı onbinleri aşan muhteşem bir eylem yaptık. Gelen, ve fiziksel sebeplerden yanımızda olamasa da yüreğinin bizlerle olduğunu hissettiren herkese ben şahsen teşekkür ederim. Tertemiz yüreğinizden huzur eksik olmasın arkadaşlar, ayağınıza sağlık.


Dipnot: 5199'un değiştirilmesine dair deklarasyonu buradan okuyabilirsiniz.

29 Temmuz 2011 Cuma

Biterken

İstanbullular size güzel bir haberim var; yarın sabah şehrinize geri dönüyorum. Evet, şehriniz;, zira ben kalbimi Ankara'da bırakıyorum. Doğma büyüme İstanbullu olan biri neden İstanbul'u sahiplenmesin ki? Ankara'da sevgilisini bırakıp geliyor olsa gerek, değil mi? Bızzt! Bilemediniz, yanlış cevap. Ankara benim sevgilimdi.

Anlaşılması zor biliyorum ama çok güzel günler geçirdim ben burada. Çok hakiki dostluklar edindim, çok harika ilişkiler yaşadım. Kötü şeyler de yaşadım elbet ama Ankara'nın kötüsü bile bir başka güzel yahu.

Neyse, Ankara'da bayraklar yarıya indirilirken İstanbul'dan davullar zurnalar bekliyorum gelişime. Sizle de eğleneceğiz, kim bilir belki bir gün İstanbul'a tekrar "evim" diyeceğim ama bilin ki şimdi Zeynep Ankara'da kalıyor aslında. İstanbul'a gelen bambaşka biri, belki biraz depresif, belki biraz sıkıcı, belki de çok ama çok eğlenceli.

Ah keşke bir de sen olsaydın İstanbul'da be yavrum, koşarak gelebilirdim oraya.

Ve hoşçakal Ankara. Sakın kendini Melih'in insafına bırakma. Ayakta dur her zamanki gibi, sakin kal, düzenin bozulmasın. Belki bir gün yeniden gelirim sana, sadece ziyaret için değil, çocuklarıma seni tanıtmak için. Onlar da sevsinler seni benim kadar diye. Hoşçakal Ankara.