23 Nisan 2011 Cumartesi

23 Nisan'da Bloglar Çocukların - Koltuğum Yok Ama Boya Kalemlerimi Bıraktım :)

Tohum Otizm Vakfı Özel Eğitim Okulu öğrencilerinden birinin çalışmasını size sunmaktan onur duyarım :)



22 Nisan 2011 Cuma

23 Nisan'da Bloglar Çocukların

Bugüne kadar 500’den fazla blogun katıldığı “23 Nisan’da Bloglar Çocukların” projesinin; UNICEF ve TOHUM OTİZM sponsorluğunda,H&M ve Türk Telekom katkılarıyla bu yıl üçüncüsü düzenleniyor. 23 Nisan’da blogunuzu bıraktığınız çocuk istediğini yazıyor veya çizdiği bir resmi paylaşıyor. Eğer bunları yapamayacak kadar küçükse, 23 Nisan’da yaptıklarını sesli video kaydıyla blogunuzda paylaşabiliyorsunuz.

Blogunuzda UNICEF aracılığıyla çocukların çalışmalarına yer vermek için ise yapmanız gereken yalnızca “23nisanblog@gmail.com” adresine, UNICEF başlıklı e-posta göndererek blog adresinizi iletmek.

H&M, 23 Nisan günü çocuklara devredilen her blog için yardıma muhtaç çocuklara toplamda bin adet kıyafet bağışlayacak. Türk Telekom, bilgisayar ihtiyacı olan çeşitli okullara 10 adet PC bağışında bulunacak.




Mehmet Can Yılmaz'ın blogundan alıntıdır.

21 Nisan 2011 Perşembe

İnsanlığa Fransız Kalmak

1 aydır içimde biriken çok fazla şey var. Haberlere baktığımda gördüğüm ülkem manzaralarından tutun da, eşimin dostumun garip tutumlarına kadar her bir şeye söylenecek çok sözüm var ama yazacak kadar dolduramadı hiçbiri. Şu güne kadar.

14 Mart günü bütün ülke gecenin bir yarısı Maslak'tan gelen haber ile sarsıldı. Ünlü sanatçımız İbrahim Tatlıses başından vurulmuştu ve saldırganların kimliği ya da sağlık durumu ile ilgili haberler dakika dakika televizyonlarımızdan, internet gazetelerimizden fışkırıyordu. Bakanlar, başbakan ziyaretine gidiyor, sağlık durumu ile yakından ilgileniyordu. Öyle ki, Tatlıses AK Parti'den aday olmayı düşünüyor ve sonrasında da Şanlıurfa'dan bağımsız aday olmaya karar veriyordu. Taksiciler korteje çıkıp olayı protesto ediyor, hayranları hastane önünden ayrılmıyor, kadınları hastaneyi birbirine katıyordu.

Ülkeyi bilmeyen, dışarıdan izleyen biri bu durumu ülkemizde sanata ve sanatçıya verilen değer olarak algılayabilir. İşte bu yüzden yazıyorum bu yazıyı, hani istiyorum ki Google Translate ile çevirsinler ve anlasınlar bu kıymetin ne kadar taraflı olabileceğini.

Hikayenin evveli daha öncelere dayanıyor. Vurulan sanatçıyı hastane odasında ziyaret edebilecek kadar tevazu sahibi olan başbakanımız aylar önce Ermenistan ile dostane ilişkilerimizin başlatılması adına Mehmet Aksoy tarafından yapımına hala devam eden İnsanlık Anıtı'nı ucubeye benzediği için eleştiriyor. Bunun üzerine  Anıtlar ve Rölöve Bölge Müdürlüğü heykelin yıkımına karar veriyor. Ülke aylarca başbakanın henüz tamamlanmamış bir eser hakkında yapabildiği bu densiz yorumu, yıkma kararının kanuniliğini tartışıyor. İzmir heykeli bağrına basarken Kars'ta iş makineleri hayata geçiyor. İşte bu saçmalığın ortasında; Akatlar Kültür Merkezi'nde düzenlenen, İnsanlık Anıtı'na ilişkin bir toplantıdan çıkan Bedri Baykam ile Piramit Sanat Galerisi Genel Koordinatörü Tuba Kurtulmuş bir kişinin bıçaklı saldırısına uğruyor.

Akatlar dediğimiz yer benim evimin burnunun dibi. Öyle bir mahalle ki; insan tatil yöresinde bile bikini üstüne pareo giyme ihtiyacı hissederken, burada bikiniyle sokağa çıksan kimse garipsemez. Dönüp bakanlar da orada büyümemiş, o bölgeye çalışmaya gelmiş insanlar olur anca. Medeniyetin beşiği dersin, adamlar bireyin tercihlerine saygı konusunda aşmış dersin ama yine aynı bölgede Bedri Baykam bir araç sahibine yardım etmesi için yalvarıyor ve araç sahibi basıp gidiyor. 

Basınımızdaki bilgi kirliliğinin durumu malum ama benim en son okuduğum habere göre saldırgan hali hazırda sabıkası bulunan eski bir çocuk tacizcisi. Rehabilite edilmemiş, sadece cezalandırılmış; ben insana karşı bu kadar adice işlenebilen bir suçun başka bir açıklamasını göremiyorum. Göremediğim bir başka açıklama da başbakanımızın geçmiş olsun dilekleri. Belediye başkanlarının ziyaretini, Kültür bakanımızın telefonunu biliyoruz ama nedense ilgi eksik kalmış gibime geliyor.

Hayır gözüm yok, istemiyorum da Bedri Baykam'ın İbrahim Tatlıses ile bir tutulmasını. Neticesinde bir tarafta birlikte olduğu her kadını döven, etrafındaki insanları ezmek ve aşağılamakla bir ömür geçiren, her türlü pisliğe bulaştığı iddia edilen İbrahim Tatlıses; öteki tarafta ise nizami olmayan hiçbir işte yer almamış, şu hayattaki tek suçu inandığı ideoloji uğruna çenesini açmak olan Bedri Baykam. Bir tutulmamalı. "Hayır efendim, spermli peçetelerini de biliyoruz sanat bu değil" söylemlerini de kabul etmiyorum, Duchamp'ın "Şelalesi" de elbet benzer tepkiler almıştır. Konu sanat eserinin kalitesi değil, sanatçıya verilen önem.

İster Türkan Saylan'dan alıntı yaparak "medeniyet insanı sevmekle başlar" diyelim, ister Fethullah Gülen'den alıntı yaparak "küresel sevgi ve anlayış medeniyeti"nden bahsedelim. İnsanlığın dini, dili, ırkı, yok. Tarihin ve dünya üzerinde şu an yaşayan tüm insanların paylaştığı en güçlü iki duygu; sevgi ve nefrettir. Hangisini seçeceğimiz bizlerin elindedir ve başbakan da bu seçimle mükelleftir.

Ve şu ana dek gördüğüm kadarıyla başbakan insanlığa, sevgiye Fransız kalmayı tercih etmiştir. Seçimini tebrik ederim.