Uzundur aklımda vardı bu dizi yazısı, hazır yeni bölümleri de gelmiyorken bir liste çıkarıp yazayım istedim. Bugünkü ikinci makalemiz: yeni başlayanlar için Amerikan dizileri.
Hiçbir diziyi atlamayayım diye de tab açtım kenarda, diziport listesine bakıyorum. İlk sırada gözüme Ally McBeal çarpıyor. Elbette ki artık izlediğim bir dizi değil, ama kesinlikle benim jenerasyonumun kültlerinden olduğu için saygı duruşunda bulunmak istedim. Hala theme songlarıyla yaşayan, canı sıkıldığında ugha-chaka bebeği düşünen bir genç kızım neticesinde. 20 yaş altı gençler bu diziyi bilmezler, ancak merak edip de izlemek isterlerse söyleyebileceğim tek bir şey var: The Simpsons, Seinfeld ve Married with Children'la beraber CNBC-E kültürünü hayatımıza sokan dizilerdendir, batağa dördüncüdür, net.
Bu ufak saygı duruşundan sonra hali hazırda vizyonda olan Blue Mountain State'e geliyor sıra. Öyle devamlı takip edilecek bir dizi değil açıkçası; hani biriktireceksin bir kenarda ve sezon arası tatillerinde atıştırmalık niyetine izleyeceksin. American Pie fenomeninin ünivesitedeki futbol ortamına uyarlanmış orta karar başarıda bir taklidi gibi. Hani "sex sells" der ya gavurlar, işte öyle bir kafa.
Arada bir Buffy the Vampire Slayer gördüysem de üzerinde çok duramayacağım. Joss Whedonsız yeni versiyonu yakında ekranlarda olacak ama. Buffy olarak da Glee'deki aptal sarışın amigo kızı düşünüyorlarmış, ki o kızcağız bence Glee'de kalmalı.
Yine bir vizyon dizisi olan Chuck hakkında söylenebilecek fazla bir şey yok. Yıllardır reyting savaşı veriyor, kaldırıldı kaldırılacak diye insanın yüreği hop hop ediyor. Bitmesi hayatımda bir boşluk yaratacak, onu itiraf etmeliyim ancak Chuck'ın annesinin de ortaya çıkması ile daha fazla aile draması yaratamayacaklar. Belki Chuck ve Sarah evlenirse falan biraz Mr. & Mrs. Smith tadı yakalanabilir, o kadar. Diziye kesinlikle taze kan gerekecek ve o taze kan da Casey'le fırtınalı bir aşk yaşan eski sovyet ajanı olsa tadından yinmez bence.
Bir de ikinci sezonunu sabırsızlıkla beklediğimiz Covert Affairs var ki, ben çok özledim açıkçası. Sevmiyorum dizilerin arasına başka diziler de çekebilecek kadar uzun vakit verilmesini. Flashforward gibi efsane bir biçimde başlayan dizinin tarihin tozlu sayfalarına gömülmesinin tek sebebi buydu, yapımcılar artık uyanmalı duruma.
Aaaah ve sevgili Eureka. İzlediniz mi hiç bilmiyorum, asla bir Lost gibi, Grey's Anatomy gibi fenomen olamadı. Ama neredeyse onlarla yaşıt. Benim gibi az birazcık bilim delisiyseniz ve izlemeyi en çok sevdiğiniz tür komedi ise bu diziyi kesinlikle tavsiye ederim. Gerçekten günde 3 vakit izlesem sıkılmam, o kadar harika bir dizi kendisi. Her ne kadar Amerikan milliyetçiliğinin dozunun kaçtığı bölümler olsa da, o kadar kusur kadı kızında da olur diyor insan.
Bilim delisi demişken Fringe var bir de tabii. Açıkçası son sezonu sizi de baymadı mı bu dizinin? Ben artık görev icabı izlemeye başladım neredeyse. Paralel evrenler arası geçişler falan çok gereksizleşmeye başladı. Bir an önce eskisi gibi tek bölümlük vakalar üzerinde duymaya devam etseler baya hoş olur. Ayrıca Broyles & Nina Sharp dramasını da özledik sevgili senaristler; haberiniz olsun.
Ve Glee! İşte bu gerçekten içimi ısıtan, beni yaşama şevkiyle dolduran bir dizi. Hakkında çok fazla kelam etmeye gerek yok. Kerameti kendinden menkul. Gerçi yeni nesil bilir mi bu deyimi bilemedim şimdi; speaks for itself diyelim bari. Schuster gibi birini görürseniz sokakta beni arayın ayrıca.
Mmm, Gossip Girl. Adı her ne kadar Küçük Sırlar saçmalığı yüzünden lekelense de, fenomenleşmeye aday diyebiliriz. Yalnız ana karakterler o kadar çok birbirleriyle yatıp kalktı ki, döngüye sıfırdan başladılar. Dan ve Serena tekrar bir araya gelirse bayabiliriz ki, Blair ve Chuck bile kurtaramaz artık diziyi.
Sırada baya baya fenomenleşmiş bir başka dizimiz var: Grey's Anatomy. Bu diziden bambaşka bir blog yazısı bile çıkabilir aslında, o kadar takdire şayan. Diziyi bu kadar mükemmel yapan şey ise karakterlerin sürekli olarak değişmesi. Bir de Christina'nın sanrıları son bulursa, tekrardan tadından yinmeyecek hale gelecek.
Ve Haven. Hakkında söylenebilecek tek bir şey var: bir an önce yeniden başlasın artık aaaaaa!
Hawaii 5-0'ya gelince. Dizi Hawaii'de çekilmese; 31 olsa çekilmeyecek bir kıvamı var. Ana konudan iyice uzaklaştılar ve baymaya başladı. Artık şu kutunun sırrı çözülmeli.
Yine bir çıtır çerez dizi; Hellcats. Yani sabırsızlıkla bekliyorum diyemem ama bir BMS gibi de itin götüne sokmak emeğe haksızlık olur. Dizide sürekli bir aşk entrikası olması bir sonraki bölümü es geçememenizi sağlıyor ama sabırsızlıkla da bekletmiyor maalesef.
Yine yeni sezonu sabırsızlıkla beklenen başka bir şokella dizi ise Hot in Cleveland. Elka gibi bir karakter hepimizin hayatında olmalı kesinlikle. Zaten Elka olmasa dizi Elka'nın memelerine benzeyebilirdi.
Ve House MD. Açık söylüyorum; baymaya başladım. Senaryo her bölümde aynı; vaka gelir House lupus der, lupusu kanıtlayamaz, kanseri denerler, olmadı beyin anevrizması. Son 15 dakikasında bi bakarsın boktan çükten bir hastalıktır hep ama bişeyler bastırmıştır onu falan fişman. Peh.
HIMYM hakkında çok da söz söylemeye gerek yok. Senelerdir sabırsızlıkla bir sonraki bölümü bekliyoruz ama artık şu annenin bacaklarını da görelim ya, sadece ayakla olmuyor yani. Ha bi de Robin Sparkles daha fazla yer almalı, hehe.
Listenin ortalarına geldik ve sıradaki dizimiz Hung. Hakkında fazla konuşmak istemiyorum; bu diziyi sevmek istiyorsanız başlayın ve ikinci sezonunu izlemeden bırakın. Baydı.
Melissa and Joey ise bu sezon aramıza katılan çiçeği burnunda dizilerimizden. Çocukluğumda Melissa Joan Heart'ın Clarissa ve Sabrina'sıyla büyümüş bir insan olarak kendisine tekrar ihtiyacım olduğunu bu diziyle fark ettim. Özlemişim, şokella.
Veee Merlin. Benim gibi peri büyü meraklısı bir insan için gayet tatmin edici bir dizi. Yalnız Morgana'nın entrikaları artık baymaya başlamıştı, nihayet küçük entrikalardan vazgeçip yönetime el koymaya karar verdi de şenlendik son 1-2 bölümde. Keep goin' bitch.
Yine M&J tadında, yepisyeni bir dizi: Mike and Molly. Obezite dışında hiçbir problemi olmayan iki şeker mi şeker insanın; insanı kaptırıp götüren şahane aşkı. Yan karakterler de baya komedi. Tavsiye edenzi.
Bir başka fenomen adayı var sırada: One Tree Hill. CNBC-E de gösterildiği zamanlarda uyuz olurdum ben bu diziye ve geçen sene başlayıp ne kadar çok şey kaçırdığımı fark ettim. Eksilen bütün oyunculara rağmen sürükleyiciliğini koruyor maşallah. Bir de dizinin müzikal yönü var ki Dawson's Creek nesli olan bizler bunun önemini gayet iyi biliriz.
Ah bir ara sarıp sonra çok baydığım bir dizi: Persons Unknown. Malesef yine bir Flashforward vakası, işin kötü yanı ben izlerken sezon arası da vermemişlerdi. Plot hikaye gayet güzel ama 6 bölüm sonra bayıyor. Zorla Lost yaratma çabası adeta. Cıks.
Pretty Little Liars var bir de, yeniden başlamasını sabırsızlıkla beklediğim. O kadar güzel başladı ki, oturup kitaplarını da alıp okudum. Allah'tan The Vampire Diaries gibi bir hayal kırıklığı değil.
Rizolli & Isles, başlamasını sabırsızlıkla beklediğim bir başka dizi. Ortada kocamaaaan bir kurgu yok, minik minik olaylardan oluşuyor ama iki karakter o kadar arızalı ki ortaya hoş bir dizi çıkıyor netice itibariyle.
Ah ah listeye bakarken arada bir Samantha Who gördüm, ki kendisi aramızda çok tutunamamıştı, teey tey. Ama boş vaktiniz varsa tavsiye ederim, yayından kaldırılması büyük haksızlıktı resmen.
The Big Bang Theory var bir de, sadece Sheldon Cooper karakteri için bile izlenebilir. Kerameti kendinden menkul başka bir arızalı bilim dizisi. Nays.
İki satırdan fazla kelam edebileceğim bir başka diziye geldik. The Good Wife; tıpkı Grey's Anatomy gibi içinde absürdlük barındırmadan sizi içine çekebilen bir hikaye. Politik entrikalardan haz duyuyorsanız ve politikanın en küçük kademede bile nasıl yozlaştığını görmek istiyorsanız; aradığınız dizi bu.
Arada The Gates gibi yayından kaldırılan ama bence izlemesi oldukça keyifli bir başka hikayeyi atladık. Klasik bir doğaüstü fenomen dizisi; vampirler, kurtadamlar, cadılar... Ama baymıyor, baymadan izlettiriyordu kendini. Yazık oldu.
Ve yine yayından kaldırılan The Philantrophist. Bana kalırsa bu haliyle bile arşivlik, hoş bir dizi. İnsanlığın ölmediği anlarda bile aslında ne kadar ölebildiğini gösterebiliyordu, velhasıl kelam güzeldi be.
Sonlara doğru gelirken sırada The Vampire Diaries var; söylenecekse tek bir söz: kitabı oku, diziyi izleme.
Ve sırada Two and A Half Men. Senelerdir başarılı bir şekilde kendini izletmeyi beceriyor ama aksiyon, entrika arayanlar için yanlış seçim. Komik mi, ziyadesiyle. Çok mu farklı, pek söylenemez.
Şu ana dek alfabetik sırayla gittim ama en yeni bitirdiğim diziyi de en sona saklamak istedim; Modern Family. İnanılmaz başarılı bir komedi dizisi. Homofobik olanları bile eşcinsellerin dünyasıyla barıştırabilecek kadar dozunda espriler, sınırda yaşayan karakterler, ergenlik sanrıları içinde genç kızlar ve küçük aptallar. Sade ve yalın bir Amerikan aile komedisi. Gerçekten çok başarılı, kesinlikle izlenmeli.
Ya o değilde, hakikaten ne kadar çok dizi izliyormuşum ben yahu. Onu fark ettim, yazıyı yazarken; masaya dayamaktan sol elim uyuştu resmen.