8 Mayıs 2011 Pazar

Kızları Öpme Hayali Kuran Kurbağa

...Hayattaki tek misyonu sinek avlamak olan kurbağaların da bi masal yüzünden gaza gelip prenses avına çıkmasıdır haddini bilmemek...


Hikayemiz 31 Aralık 2010 sabahında başlıyor. Ne yazık ki insanlarla olan ilişkilerine sonsuz güvenle başlayan çok akıllı bıdık olan şahsım yaşanılan her şeyin kanıtını saklamıyor - hep kendimden üçüncü şahıs olarak bahsetmek istemişimdir. Çok isterdim burada yazacaklarım muhteşem bir aşk hikayesinin ilk satırları, en sevilen aşk şarkısının ilk notaları statüsünde olsun ama ve lakin hiç alakası yok. Kendini tanımlayışıyla Efruz Kurbaasevengil, devletin onu tanımlayışıyla İsmail Efruz Balaban olan; çok sevilen ama pek de tanınmayan bir şahsın hikayesi bu. 



Twitdedektif vasıtasıyla defalarca insanları work&travel şirketi vasıtasıyla nasıl dolandırdığı, iddia ettiği gibi dışişleri bakanlığı ya da led ihracatı yapan bir firmayla alakasının olmadığı ve başka hesaplar vasıtasıyla nasıl genç kızları hain ve hunhar emellerine alet ettiği anlatıldı. Dedektifin anlattıklarına malzeme ve kanıt sağlayan bir insan olarak ben de ufak bir sorumluluk hissettim ve sürekli olarak medyanın gözü önünde olan bazı insanların bile takip ettiği bu şahıs hakkında duyduklarımı ve yaşadıklarımı ilk ağızdan anlatayım istedim. 


Dediğim gibi 31 Aralık gecesine dek ne Dedektifi tanırdım ne de bu Efruz kurbağasını. Micro blogging meraklısı okurlarım bilirler, Twitter'da kendi Ankara tayfamız içinde takılan bir avuç üniversite öğrencisi gençlerdik biz. Sosyoekonomik hiyerarşinin üst basamaklarında yer almamızdan ötürü zannedilse de; alakasız sebeplerden mütevellit çok da haşır neşir değilizdir başka gruplarla. Aynı sosyal çevrenin Twitter dışında mecralar vasıtasıyla senelerdir tanışan, geleneksel üniversite öğrencisi tanımından bir kademe daha lüks yaşayan kendi halinde vatandaşlardık aslında. Bu gruptaki herkesin sosyal medya mecralarına dair iyi kötü tecrübeleri vardı ve hepimiz senelerdir internet üzerinden kurulan dostlukların gerçekliği üzerine istatistiki veriler sunabilecek kapasitedeydik. Biraz bunun özgüveniyle, biraz da beni kandırabileceği hususların gerçekten limitli olması sebebiyle hakkında söylenilenleri kaale almadan izin verdim Efruz'un benimle ve arkadaşlarımla samimiyet kurmasına. Ay ama lanet olsun ki; bu derece yapışkan olmasını beklememiştim.

Önce ben ve yakın bir dostum olan neeyiir ile kurdu samimiyeti. Amacının toz pembe hayallerle süslenmiş saf bir dostluk olmadığını bilecek kadar sanal alemle haşır neşirim çok şükür. Bu sebepten olsa gerek ki; o dönemde Efruz'un tanıdığı ve sevdiği bir başka insanla flörtöz bir ilişki içinde olmam onu biraz olsun dizginlemiştir. Bilemiyorum, belki de fiziksel olarak beni beğenmemiş de olabilir ama çok da umurumda değil açıkçası. İşte bu sebepten ötürü aramızdaki muhabbet asla flört içerikli bir sohbet halini almadı. Kedilerine dadılık yapmamı istedi, olmadı o gece gerçekleşecek Dışişleri Bakanlığı'nın yılbaşı resepsiyonuna katılmamı istedi ve uzun lafın kısası; neticede yılbaşını beraber geçiremeyeceğimizi idrak etti. Şimdi birçokları koskoca bakanlığın resepsiyonuna dair yapılan bir daveti elimin tersiyle itmeme anlam veremeyebilir ama Ankara'da diplomasi eğitimi almış bir insan olarak oraya gidip zaten yılın 9 ayını beraber geçirdiğim hocalarımı bir de yılbaşında görmek bana abes geldi açıkçası. 23 yaşındayım daha, ne resepsiyonu ya. 

Sonrasında 2-3 hafta kadar Facebook ve Whatsapp üzerinden münasebetimiz devam etti. Ocak sonlarında yarıyıl tatili için İstanbul'a geri döndüğümde de neeyiir ile olan münasebetlerinin bir öğlen yemeği ile noktalandığını öğrendim. Kızcağızı "saatlerce görüşme için burnunun dibindeki semtte bekleyeceğim hadi acı bana bir yemek yiyelim" temalı sözleriyle ikna eden Efruz efendi; teklifinin lütfedilerek kabul edildiğini algılayamamış olsa gerek ki, hem kızcağızın hayatında geçirdiği en sıkıcı 2 saate ev sahipliği yaptı, yetmedi üzerine kallavi bir hesap kitleyerek hayatından çıktı. Bizler, yaşadığımız yere misafir sıfatıyla teşrif eden insanlara hesap ödetmeme kibarlığını gösterebilecek şekilde adab-ı muhaşeret ile yetiştirilmiş insanlardık zaten, gerek yoktu yani 5 dakika içinde çevirdiği onlarca katakulliye. 

Tabi ki buna güldük geçtik ve bu olaydan sonra münasebetimizi minimum düzeyde tutma kararı aldık. Arayıp sormadık ama ayıp olmasın diye de attığı mesajlara cevap verme kibarlığını gösterdik. Bu hareketlerimize cevabı daha enteresan oldu tabi.

Asmalımescit'te en yakın dostları ile oturan bir kadın düşünün. Telefonu çalıyor ve "neredeysen seni gelip alacağım" cümlesiyle burun buruna geliyor. Buna cevabı ise "ben bebeklik arkadaşım ve onun nişanlısı ile beraberim, görmeye bu kadar meraklıysan sen gel" oluyor. Heh, o kadın benim işte. Arayan da sevgili kurbağamız. Velhasıl kelam, masama teşrif etti, gelir gelmez kurduğu ilk cümle popo loblarımın ne kadar büyük olduğuna dairdi. Yine de sineye çektik ama bir nokta var ki o benim Efruz'u sineye çekmeyi bırakıp düpedüz kendisine savaş açtığım noktadır. Kendisini masama davet ettirerek sosyal ortamıma dahil olan bu kurbağa, o masada, benim en yakın arkadaşıma, siyasi fikirlerinden ötürü "senin suratına tükürürüm" deme terbiyesizliğini gösterebilmiş bir insan. Tabi bunun sebebi aşikar, okulundaki ADD klübünün yönetiminde yer alan, Kemalist fikirlerini hiçbir ortamda savunmaktan geri durmayan arkadaşım bu şahsın cemaate yakın duran  fikirlerini eleştirmiş, akademik bir şekilde hükümetin sosyo kültürel başarısızlıklarından bahsetmişti. İşte ben bu satırları yazıyorsam, ya da Dedektif'e kurbağa hakkında bilgi veriyorsam bilin ki sebebi, o gün durup dururken yediğimiz bu hakarettir. Ha unutmadan, o hakaretin üzerine bir de içtiği kahvenin hesabını ödedim ki; bonkörlüğümle tanınan bir insan olmama rağmen içim acıdı harcadığım 3 kuruşa.

Sonrasında Dışişleri Bakanlığı'nda ve Başbakanlık'ta protokolden sorumlu; bölümüm mezunu arkadaşlardan bu ismi veritabanında araştırmalarını rica ettim. Yetmedi, babası MİT emeklisi bir diplomat olan bir başka arkadaşımdan neler bulabileceğini araştırmasını istedim. Tek merak ettiğim, hakkındaki dolandırıcılık iddialarının bir aslı astarı olup olmadığıydı. Eğer var ise, bizzat hocalarım vasıtasıyla bakanlığı bu konuda uyaracaktım ki; gayet beklediğim bir sonuç ile karşılaştım. Bakanlıkta çaycılık bile yapamayacak kapasitedeki bu kurbağanın bakanlıkta danışman olmakta zerre alakası yoktu. Bakanlığı ziyaret eden öğrenci klüpleri listelerinde bile adı geçmiyordu.

Ailesinin olduğunu iddia ettiği LED ithalatı yapan firma ne derece doğrudur hala bilemiyorum. Bu konuda hiçbir fikrim yok ancak iddia ettiği gibi Boğaziçi ve UPenn'de eğitim almış bir insanın sosyal ilişkilere dair seviyesinin bu derece bel altında geziniyor olması her konuda güvenilmez ve üslupsuz olabileceğinin kanıtıdır.

Ben bütün bu araştırmaları yaparken bambaşka bir cepheden kurbağa haberi aldım. Kendisi senelerdir çok sıkı fıkı olduğum bir başka kız arkadaşıma ve neeyiir'in başka yakın kız arkadaşlarına "ille de buluşalım" temalı DM'ler gönderiyordu. İstanbul Barosu'na kayıtlı bir avukat olan bu arkadaşıma bile bu derece salça olabildiğine göre hakkındaki iddiaların gerçeklik payı bulunmaması gerektiğini düşünebilirsiniz ama ben işin aslını bu hafta aldığım bir SMS ile anladım.

Kurbağa, sana sesleniyorum, en tez vakitte Prof. Dr. Nevzat Yüksel, Prof. Dr. Sedat Özkan gibi isimlere başvurmalısın zira sende ya şizofreni var ya da bipolar kişilik bozukluğu. Aramızda geçen tek fiziksel münasebet masama buyur etmek için elini sıkmam olduğu halde bana "Dedektife gonderdigin gorseller ve yazismalar cok eglenceli. Keske kendi rezilliklerini gosterenleri de paylassaydin :) Bakanlil databaselerini arattiran sen misin yoksa? Oyle bi db var miymis cidden? Peki hesabi kitledigim kim? :) Baska bisey kaldi mi? Yattigimizi da anlatsaydin. Sabahlara kadar sevistigimizi? :) Ha yok. Bunu 'tecavuz etti' gibi yaz ki takipcin artsin ;) Sevimli mal." şeklinde bir SMS atmanın başka bir açıklaması olamaz. Bu mesajı halka açık bir şekilde Twitter ya da başka bir mecra üzerinden yazıyor olsaydın en fazla arkandan küfrederdim ama başka kimsenin göremeyeceği bir şekilde bana yattığımızı söylemen bende sadece sana acıma hissi uyandırıyor. Klinik vakasın ve bir an önce tedavi olmalısın.

İşte böyle sevgili okurlar. Dedektif'in sizlerle paylaştığı görsellerden şahsıma neler yazdığını, münasebetimizin ne şekilde geliştiğini okuyabilirsiniz. Paylaşılanı bir kez daha paylaşmanın alemi yok ama birinci ağızdan kendisiyle yaşadığım seviyesiz ve münasebetsiz diyalogları bilin istedim.

Tüm bunlara rağmen hakkında en ufak bir şüphe bile uyanmadıysa kafanızda, orası sizin bileceğiniz iş. Bu konu hakkında daha fazla söylenebilecek tek bir şey var: Hayattaki tek misyonu sinek avlamak olan kurbağaların da bi masal yüzünden gaza gelip prenses avına çıkmasıdır haddini bilmemek. Yazık.


Sonradan gelen edit: Kendisinden an itibariyle gelen SMS


"Bloguna denk gelmis bir arkadasim. İletti. Okudum. Keske olanlari oldugu gibi anlatma acikyurekliligi gosterseydin; kendine yontmak yerine. Bu mesaji, cevirdigin dolaplarin farkinda oldugumu bilmen icin yaziyorum."


Farkında oldukların nedir merak ediyorum Kurbağa efendi, açık açık yaz benim gibi. Korkun yoksa tabi.