16 Şubat 2008 Cumartesi

kucuk detaylar

zaman zaman kucuk detaylari yakalarim. asklarin kazindigi bir agacin onunden gecerken tanidiklarima dair kalpler gormek mesela mutlu eder beni. ya da perdelerle uyumlu peceteler. ama her seyi aklimda tutamiyorum. bazen gordugum detaylari bile hatirlamiyorum, bazense gormedigim detaylardan emin oluyorum.

hani detaylarda gizli derler ya her sey. sanirim benim gelecegim de oyle. bir gun kucuk bir detayin ardinda hayatimi bulacagim, biliyorum.

canimi acitan onu gorememek, ama inatla bekliyorum.

5 Şubat 2008 Salı

evim

yine geliyorlar bana sagdan soldan. gittikce daraliyor ruhum. oysa 18 senedir hayallerimi paylastigim, dinlencelerimin bas taci, benle yasit siltede uzaniyorum, tipki eski gunlerdeki gibi. ama artik hayallerim kuculuyor, yaraticiligim oluyor yavas yavas, fazla kipirdayamiyorum, buraya daha fazla evim diyemiyorum.
2 metre otemde, bana can verenler, gecmisim, gelecegim. olasi hastaliklarim, olasi hayal kirikliklarim, yasanmisliklarim ve olasiliklarim.
burnumdan 40 cm otedeki benimle konusuyor, galiba bana bir seyler anlatmak istiyor, dinlemiyorum, uzun zamandir dinlemekten oyle sikildim ki...
ozledigim yerler var, ve daha kurulacak hayallerim, yazilacak masallarim, beyaz atini bulmak uzere olan bir prensim, biliyorum, gun gelecek, devran donecek, akp halka... pardon, bu baska bir hikayenin cumlesiydi. hikaye demisim, haberin, aman, her ne haltsa ya da...
bu yaziya yonelik bir etiketim bile yok, evsizligim gibi. kalbimin oldugu yer ev ama kalbim nerede bilmiyorum ki. kalbimle beraber ruhumu da kaybettim, hukumludur. minicik bir kutuya sikismis zavalli gariban.
bir kopru, donmus bir nehir, kar, ve tugladan kucuk bir ev. kiremitleri bembeyaz toz ile kapli, yapraklarini dokmus agaclar. hayir, bana gore degil, husnuan teyze resmi sadece.
yemyesil bir bahce, meyva dolu agaclar, iki katli sirin bir ev, balkonunda bambu mobilyalar, beyaz minderler, bir salincak gicirtisi, minik bir kiz cocugu, gunes parliyor yuzune. hayir, bana gore degil, gecmisim sadece.
karanlik binalar, donmus bir sus havuzu, heybetli bir heykel, etrafi saran agaclar, kaportasi parlayan arabalar, stilletto sesleri, kahkahalar, huzunler. hayir bana gore degil, simdim sadece.
toz pembe bir hayat, mutlulugun resmi. umut, sevgi, saglik, huzur, ask. hayir bana gore degil, fazla duzgun.
ne aci, ne mutluluk. ne sevgi, ne nefret. ne huzur, ne kararsizlik. her seyin ortasi, bu tam bana gore, sinirda hayal kurma ozgurlugu. tam sinirda gidip gelen kisiliklere gore.
iste benim evim boyle olmali. her daim gurultulu, az biraz parcali bulutlu, genellikle gunesli, ama zaman zaman saganak yagisli. 3, 4, 5... kac kisilik oldugunun bir onemi yok, onemli olan kisiler arasindaki baglar. bazen baglarin ipleri elimde, cokca ipler hayallerimde. ve simdi kapatiyorum gozlerimi bir kez daha, mutlugun ya da huzurun resmini gormek icin degil, hayallerimin resmini gormek icin.
ama yine de korkuyorum. ya bu ben degilsem, ya sadece olmak istedigim bensem?

11 Ocak 2008 Cuma

dans

ayaklarimin uzerinde duramiyorum, surekli kayarak engel oluyorlar dogru adimlari atmama. birileri mi islatti parkeleri devam edememem icin yoksa benim gozyaslarim mi engel oluyorlar bana, bilmiyorum.

ellerin terlemis, yorgunluktan olsa gerek ya da cok siki tutuyorum ellerini bunaltircasina. sahi cok mu geliyorum uzerine? sen yonetmeliydin bu dansi biliyorum, ama durduramiyorum kendimi, elimde degil, adimlari ben atmak istiyorum.

ve bir sag, bir sol.

nereye gidiyoruz?

10 Ocak 2008 Perşembe

son $ans

"o mu ben mi karar ver?" dedi genc adam. ne siyah paltosunun etekleri ucusuyordu ruzgarda, ne sari sokak lambasi isigi altinda parliyordu gozleri. siradan bir geceydi iste.

ne beklendigi gibi yavas yavas yaklasti kiz o'na, ne de mutlu sonlardaki gibi ellerini tutup umutla bakti gozlerine. aglamaya da baslamadi birden, cekip gitmedi de.

ama yurekleri dokundu birbirine, biliyorlardi suskunluklarinin anlamini. sarkinin sonundaki bosluk gibiydi sessizlikleri. sarkinin anlamini tasiyordu uzerinde. onlarin hikayesi de hep sarkilarla dolu olmustu. bazen demet akalin sarkilari gonderdi kiz oglana, bazen serdar ortac sarkilari gonderdi oglan kiza. atismalarla, cekismelerle, yarismalarla ve gunun sonunda karanlikta, daracik bir alanda kavusmalarla gecti aylari. ah o sarabin eksi tadi yok mu? o tat mi her seye bedeldi, yoksa o sarabin tadini birbirlerinin dudaklarindan tekrar almak mi?

elini tuttu oglan, beklendigi gibi kendisine dogru cekip opmedi, bedenleri uzakti, her gecekinin aksine.

gozleri isildamiyordu kizin, inci gibi dislerini aleme nispet yaparcasina da gostermiyordu. ne kavga etmis gibi bir havalari vardi ne de birbirine asik iki genc gibi.


....


kiz yanina uzandi oglanin. ilk defa beraber uyuyacaklardi, ilk defa biri pisman olurken digeri onun hayaline sarilip mi$ildamayacakti. lahitte yatar gibiydiler, ne elini oglanin gogsune koydu kiz, ne de oglan kolunu atti kizin basinin altina kucaklamak icin. el ele de degildiler, goz goze de.

oglan elini cebine atti. "babaannem anneme takmis, babaanneme de kayin validesi" diyerek cikardi cebinden kolyeyi. "sira sende"dedi. kiz bir sey soylemeden, gozlerine bakti oglanin. ne mutluluk gozyaslari vardi ne de teklif almanin saskinligi. avucunu kapatti oglanin icinde kolye ile birlikte. anlamisti oglan ne demek istedigini, sarildi kiza.

doyasiya kokladi kiz oglani. sindirdi aslinda binlerce kez hayaline uyandigi kokuyu. artik gaipten gelmiyordu parfum esintisi. tenleri beraberdi, oglanin binlerce kez hayalini kurdugunun aksine tenleri terli degildi, kizin binlerce kez hayalini kurdugunun aksine tenleri sicacik degildi.

...


"gunaydin" dedi yanina donerek. beklendigi gibi gulumsemedi, bir opucuk de kondurmadi kizin alnina. sarilmadi kocaman.

"gunaydin" dedi hic istifini bozmadan. elini tuttu oglanin, sinesine cekti, iki eliyle birden sarildi sanki o el yuregini avucluyormuscasina.

ve normale dondu hikaye. beklendigi gibi kalpler ucusmadi, yildizlar kaymadi, peri tozlari isildamadi.

ilk defa gulumsedi kiz oglana. ilk "seni seviyorum"u yine kiz sarfetti ama bu sefer susmadi oglan, kafasini cevirmedi, "ben de" dedi gulumseyerek.

kolye komodinin uzerinde duruyordu.


...


bronz tenine yakisir guzellikte fistik yesili saten bir elbise giymisti kiz. saclarini savurarak kapiya yoneldi. "hosgeldiniz" dedi misafirlere. iceri buyur etti. kizin annesi ile babasi gulumseyerek merhabalastilar misafirlerle. kiz ve oglan antrede kalmisti. fistik yesili bir kravat takmisti oglan.

hicbir sey soylemeden baktilar antredeki aynaya, elleri, yurekleri, tenleri, umutlari birdi. sira geleceklerindeydi.


...


"evet" dedi kiz.

elini cebine atti oglan. "anlamini biliyorsun" dedi kiza. saclarini ensesinden kaldirdi kiz ve izin verdi kolyeyi takmasina, gulumsedi mustakbel kayinvalidesine.

...


ellerini ensesine atti kizin. yavasca cikardi duvagini. beraber soktuler kizin lepiska saclarindaki firketeleri.

kiz makyajini temizlemeye gitti, oglan pijamalarini giydi.

kiz pijamalarini giymeye geldiginde, oglan dislerini fircalamaya gitti.

beklendigi gibi opmedi kizi gelince, beklendigi gibi tutmadi ellerini, opmedi alnindan. beklendigi gibi sirnasmadi kiz oglana, gulumsemedi bile, ne bir huzur belirtisi vardi ustlerinde ne de mutluluk.

uzandilar yataga bir lahitte yatar gibi, el ele kapattilar gozlerini, beraber gececek bir gelecegin ruyasina daldilar.

2.19luk ogleden sonra gune$lenmesi

yazlari oglen gibi kalkarim serin yatagimdan dunyanin en civiltili "kalk lan kaltak" sesi ile. gulumseyerek giderim banyoya sevdiklerimin yanimda olmasinin verdigi huzur ile. ahsap merdivenin gicirtisi ile giyinmis olurum, atistirdigim 3, 5 lokma mideme kar kalir, inerim sahile.

saat coktan 1'i vurmus olur, yagimi surerim guzelce, serilirim sezlonguma. gunes batana dek kaygisizca yatarim.

oh ne ala memleket degil mi?

o kadar yaglanmisken, tam uykuya dalacakken gelip uzerine su sicratan cocuklar, yaninda kumlariyla silkelenen bir kopek, surekli kumlanma gerilimi, sicagin getirdigi hararet, bos bos yatmanin verdigi sikinti.

kolay mi sandin lan guneslenmeyi?!??!

hele ki takintiliysan benim gibi, gunes yagini oyle bir surmelisin ki parmak izi kalmamali uzerinde, ne vicik vicik olmali ne de kupkuru, fazla mi geldi hemen cagir kankani ona bir saril dagilsin yag iyice.

sonra bir de bikininin aski ipleri derdi var.

bir anda bir telefon gelse "yarin bu saatlerde oleceksin" diye daha az gerilimli serefsizim.

daha da beteri ne biliyor musun? orada kaygisizca, sere serpe yatman gerekirken kafandan gecen dusunceler: acaba dun aksam tanistigin o yakisikliyi bir kez daha gorme sansin olur mu? acaba annenler bu gece de cikmana izin verir mi? harcligi 3 gun erken bitirdin, nasil para koparirsin? acaba simdi eski sevgilin ne yapiyordur? hangi kizla tatildedir? cesme mi bodrum mu alanya mi? sahi tugce'yi arayacaktin cesme planlari icin...

yine de seviyorum 1 ayligina da olsa bu gerilimi yasamayi.

sadece 2 hakkim kaldi.





sponsored by hawaiian tropic
with special thanks to ay - yildiz

ogrenilmis caresizlik ve venedik

caresizligi ogrettiler bana once.

bir guvercinin kanadinda mesaj ucurmaya kalktim tum sevdiklerime.

guvercinime zarar verebileceklerini gosterdiler. ve ben guvercinleri sevmekten vazgectim.

diger ogrendiklerimin yaninda belki de bir hicti guvercinim, yaraliydi zaten, unutacak mecalsizligimin yorgunlugunu kanatlarinda tasirken kirilmisti kanadi. umut yoktu, ask yoktu, sevmek yoktu, sevilmek?

ne zaman biri gercekten sevmisti ki guvercinimi benden baska. guzel bir kisir donguydu aslinda. kendini gercekten sevmek, kendini kendin oldugun icin sevebilmek, kendini oldugun gibi kabul edebilmek.

sonra bir de tavsanlar vardi, her birinin adi ayni, gulusu farkli. konudan konuya sekerek ilerleyen tavsanlar. guvercinimin kanadi kirildiginda sarildim tavsanlarima. daha kolaydi boyle hayat, guvercin kadar kirilgan degillerdi, ustelik birisi zarar gorunce digerini aliyordum elime.

ve kediler. guvercinimle tavsanlarimi hice sayan kediler.

onlar sayesinde ogrendim caresizlikleri.

el kaide’nin saldırıları karşısında politik çözümün söz konusu olmayacağı gibi pkk için de siyasi çözüm olamaz

gozunun yagini yedigim abdullah gul aciklamasi. ancak kendisi abd'li bir yetkiliye verilen ayar oldugundan %100 haklilik payi icermiyor. zira abd'li yetkili “tartışma, pkk problemine sadece askeri eylemi değil, siyasi eylemi de içeren kapsamlı bir çözümün bulunması çerçevesinde gerçekleşti. siyasi eyleme, güneydoğu’da ekonomik, siyasi ve sosyal kalkınma da dahil” demis, kisacasi isin askeri boyutunun yani sira dogudaki vatandasin sorunlarinin da halledilmesi gerektigini soylemis. gul ise buna “el kaide’nin saldırıları karşısında politik çözümün söz konusu olmayacağı gibi pkk için de siyasi çözüm olamaz” diye yanit vermis.

sansiz bir benzetme. el kaide abd'nin x bolgesinde hortlamis bir orgut degil oncelikle, abd'yi bolelim, new york, new jersey bizim olsun orada yeni devlet kuralim dusuncesinde degiller.

oysa pkk ile olan mucadelede, askeri mudahale kadar hastalikli zihinlerin de tedavi edilmesi gerekiyor, o bolgeye yatirim yapmak gerekiyor, halka pkk'yi kurtarici olarak gostermeyip, orgutu cokermenin yegane yontemi bu. siyasi bir cozum uretmeyerek zaten senelerdir kinle, ayrimcilikla, asagilamalarla, dislamalarla besliyoruz biz bu orgutu.

bir amerikaliyla ayni dusunceye sahip olmak istemezdim ancak adam “askeri yöntem, terörle mücadelenin sadece bir parçası. pkk’nın militan tabanın oluşturan gayrı memnun bir azınlığın olmaması için siyasi yönden çalışma ve türkiye’deki kürtler’in yaşam düzeyinin ilerletilmesi, uzun vadeli bir çözümün parçası” derken konunun kalbine yillardir bu ulkede yasayanlardan daha iyi dokunabilmis.

8 Ocak 2008 Salı

hanimlari egitin her seyi istemesinler

merak ediyorum, bu aciklamadan sonra o cok egitimli, supersonik zekaya sahip, kulturlu esi ahsen unakitan kendisine ne dedi? ya da bu aciklamaya nimet cubukcu ne tepki gosterdi?

maliye bakaninin ekonomiden, halkin durumundan anlamamasina inanin tepkili degilim, maliyeci sonucta ekonomist degil, bakan ayrica, bugune dek hangi bakan anladi bu halki? (yazar burada pollyannaci davraniyor gibi gozukse de ironi yapiyor)

ama, kadinlara boylesine laf etmesi hele ki kendini 'ilkokulda mandolin çaldım. üniversitede piyano çaldım. çok iyi tenis oynarım. yağlı boya tablo da yaparım. ayrıca bütün şiir müsabakalarında hep birinci oldum. üniversiteler arasında da birinci oldum. ilkokula beş yaşında başladım. hemen ikinci sınıfa geçtim' seklinde tanimlayan bir ese sahipken cok yazik olmus.

aradan bir kac gun gececek, bakan cikacak "ben kadinlari asagilamadim aksine yucelttim, ev ekonomis kadinlarin omuzlarindadir, ailenin gercek diregi onlardir" demeye calistim diye fasa fiso bir aciklamayla kendini hakli cikarmaya calisacak. biz de bu zokayi sazan gibi yutacagiz. gercekten yutacagiz.

haberde baska aciklamalar da yapmis irdeleyelim tek tek:

"elektrik ve doğal gaza zam kararı almasak tüketici faiz yoluyla 2 mislini ödeyecek"yapilan zamma indirim imaji vermeye calismis resmen. anlamadigim su, zam yapinca, insanlar faturalarini odeyemez hale gelince, o faturalara faiz binmeyecek mi? zaten uzun vadede iki mislini odemek zorunda kalmayacaklar mi?"

petrolün 11 dolar olduğu zamanları bilirim. 100 dolara aldığım bir şeyi eski fiyattan nasıl satarım. açığı kapatmak için mecburen tüketiciden vergi alacağız. onu, bunu sübvanse edeyim. bütçeye açıklar verdireyim. bu politikalar eskide kaldı. ya borç alacaksın ya ek vergi alacaksın. ya da zam yapacaksın. artırmadık artırmadık ama bunun belli bir noktası var. bundan sonrasını ekonomi kaldırmaz. eski günlere dönme durumumuz olur. ekonominin gerektirdiği bazı kararları almak zorundayız. zam yapmayıp borç alırsak tüketici faiz ödemek zorunda kalır. geçen yıl 48 milyar ytl faiz ödedik. yazık günah. elektrik ve doğal gaza zam kararı almasak tüketici faiz yoluyla 2 mislini ödeyecek. bu zammı yapmazsak tüketici altından kalkılmaz yükleri ödemeye mecbur kalacak." ben mi dedim sana secimden once vergide taksitlendirmeye git, vergi affini gundeme getir, maaslara zam yap, istihdami arttir diye. bana kimse butce acigina dair bu tarz safsatalarla gelmesin, acin
odemeler dengesi tablolarini, gorun akp'nin rezervden nasil yedigini. acamiyor musunuz? durun bakayim benim boyle bir entrym olacakti, emrinize amade, #759308 . artik merkez bankasida sizi kurtaramaz beyler, kisa vadeli secmen kandirma politikaniz yuzunden sictiniz ekonominin icine. sen ulkendeki rezervleri kullan da 100$ odemek zorunda kalma, bunu da vatandas mi dusunecek?

"şimdi biz ab'ye girmeden bütçe açıklarını indirdik. artık eski bütçe açıkları ile karşılaşmayacağız. yakında 2007'nin bütçe açıklarını açıklayacağım. hedef ne demişiz şu kadar. ondan daha az olmuş. türkiye'nin borç yapısı fransa, belçika, italya ve yunanistan'dan daha iyi durumda. enflasyonu tutturana kadar devam edeceğiz. ne gerekirse yapacağız. faizler inecek."

anam o fransa, belcika seni ab'ye istemiyor, sen daha ne ab'sinden, ne karsilastirmasindan bahsediyorsun? beyhude hayallerle gelmeyin artik karsimiza. enflasyonu tutturmaktan kastin ne ayrica? enflasyon kotu bir sey degil ki? enflasyonu dusurmen demek, ulkenin ekonomik yapisina gore issizligi arttirman demek, ne bicim bakansin sen? daha da indir faizleri ( nasil olacaksa o?
merkez bankasinin kontrolundedir faizler, yoksa yine mi bagimsiz olmasi gereken bir kuruma illegal bir sekilde mudahale edecek devlet?), senin paranin degeri fason bir sekilde artsin, dis sermaye kaynakli ekonominden cekilsin dis sermaye, borsan coksun, anlik bile goremeden yine kriz, oh ne ala memleket lan! "kendilerini düşünmeyen adamları düşünmek zorunda kalıyoruz"seni bu islerden anliyorsun diye bakan yaptilar oraya azizim, tabiki de kendisini dusunmeyen adami sen dusuneceksin, dusunmek istemiyorsan istifani verip gideceksin. o adam nerden bilsin ekonominin dengelerini? nerden bilsin yeni buldugu ise guvenerek aldigi krediyi, sen faizleri dusuruyorsun diye batan ekonomiden dolayi daha zor odeyecegini? bilse senin yerinde oturur, ogluna yedirir zaten.

"kardeşim senin şu kadar gelirin var ayağını yorganına göre uzat diye diye boğazım kurudu. şimdi adam kredi kartı buldu mu hazine buldu sanki. harca allah harca. yarın öbür gün ödeyeceksin. bu kadar kısa akıllılık olur mu? neden benim sizin kredi yüksek borcunuz olmuyor? sonra borcumu ödeyemiyorum intihar edeceğim. ya etme kardeşim borcunu öde. sanırım hanım beyi sıkıştırıyor. hanımları bu konuda eğitin. her şeyi istemesinler. eşinin gelirini biliyor. bak biz devlet olarak gelire göre harcama yapıyoruz rahata kavuştuk."

bu da aciklamanin en komik kismi. sen faizleri dusurursen o tabiki daha az ceza alacagini dusunur, buna guvenerek abanir kredi kartina. o adamin yumurtaci, gemicik sahibi oglu da yok tabi, bi kendine guveniyor. hanim beyi tabiki sikistiricak, her gun kuru ekmek yemek icin mi evlendi o adamla, ayrica bu ulkede ne kadinlar var kocalarindan habersiz calisip evine ekmek kazandiran. sen esine adam gibi gelir vermezsen utanir tabi karisina soylemeye. ayrica ne demek devlet olarak gelire gore harcama yapiyoruz? niye butce acigi sizin hukumetiniz doneminde tavan yapti o zaman ulan!??!?!

ulan burada bir sevgi ifadesidir, ben demiyorum, senin basbakanin soyluyor.

hayatimin 4te 1i

8 yasindaydim, yasitlarimin barbielerle oynadigi zamanlarda, okumayi yeni sokmenin getirdigi heyecanla elime geleni okuyordum. kuzenimin porno dergileriyle karsilastigimda, kadin bedeninin nasil erkek emellerine alet edilebilecegini gordum, zaten turk filmlerinden de bilgim vardi, beyaz atli prense dair hayallerim yikildi, oysa kari-kocalar yatakta uslu uslu yatip birbirlerine minik opucukler vermeliydi sadece.

10 yasindaydim, insanlarin cocuk da olsa ne kadar acimasiz olabilecegini, karsilarindakinin duygularini dusunmeden onlarla nasil alay edebileceklerini gordum. hayat yasamak icin degil, adinizin geyiklere konu olmasi icin vardi sanki. dusene bir tekme de ben atmaliydim ama dusen bendim.

12 yasindaydim, erkeklerin her firsati degerlendirebileceklerini ogrendim. ayrica karma olayini bizzat yasadim, dusurmek icin celme taktim, kafasi yarilan ben oldum, oysa dusurmeye calistigim kisiye celmeyi baskasi takmaliydi, ne aktif olmaliydim ne de inaktif, hayat uclarda yasayanlari yutardi.

14 yasindaydim, abi olarak gordugunuz erkeklerin de her firsati degerlendirebileceklerini ogrendim. ogrendiklerim bana o yasta yetmisti, yasamaktansa olmek daha cazip gelmisti. ilaclarla intahar edilmezmis bunu ogrendim.

15 yasindaydim, haksiz yere suclanmanin ne kadar kotu bir sey oldugunu ogrendim. ayrica herkes size sirt cevirse bile aileniz cevirmiyormus, beni gercekten cikarsiz seven 2 insan varmis sadece hayatta; annem ve babam. benden bu kadar nefret ediliyorsa yasamamin anlami yok dedim, yine basaramadim. lanet olsun, ucurumdan atlamak icin tereddut etmemek gerekirmis yoksa salagin biri kurtarabilirmis bunu ogrendim. ayrica cocukluk arkadasiniz, biricik kardesiniz de sizden faydalanmak isteyebilirmis, atesle barut yanyana koyulmamaliymis.

16 yasindaydim, askin ne boktan bir sey oldugunu ogrendim, insanligimdan vazgectim. damarlari dikine kesmek etkiliymis bunu aci bir tecrube ile ogrendim.

17 yasindaydim, ailemin her zaman yanimda olamayacagini, bazen kendi basima idare etmem gerektigini ogrendim. sorumluluk nedir onu ogrendim, fedakarlik nedir onu gordum.

18 yasindaydim, dogru insani buldugunda kaybetmemen gerektigini ogrendim, ask guzelmis, secilenler yanlis kisilermis.

19 yasindaydim, ulkenden cok uzakta tek basinaysan yanlis insanlara dost diye sarilabilecegini ogrendim. vatan hasretinin insani gun be gun soldurdugunu ogrendim. uyku ilaclari mukemmel icatlarmis ama 2 aydan sonra yasamaktan bezdiriyormus ayrica.

20 yasindayim, yillardir ogrendiklerimin aslinda bir bok etmedigini, hala sike surulecek aklim olmadigini biliyorum. insanlara iyi davrandigin zaman bunu suistimal edeceklerinden eminim. 20 senenin bana kattigi tek sey, hayatin gote kazik atmak icin var oldugunu ogrenmek oldu. ya o kaziklara dayanmayi ogrenip mutluluk oyununa kaptirirsin kendini, ya da uzulerek yeni gelen gunu de mahvetmeyi basarirsin!

türkiye

vatanim.

sevgili gibi tipki, anne gibi, baba gibi, kardes gibi, dost gibi. bildiginiz tum kelimeleri kullanip hakkinda onlarca sayfa yazi yazsaniz az gelir. sirf bu vatani anlatmak icin onlarca dil ogrenebilirsiniz, gunlerce hic susmadan konusabilirsiniz hakkinda. yazsaniz da, konussaniz da, besteleseniz de, cizseniz de altindan her daim tek kelimelik bir cumle cikar: vatanim.

ne ask gibi, ne sevgi gibi, ne saygi gibi, ne arzu gibi, ne ozlem gibi, ne hirs gibi, ne kin gibi. bu vatana beslenen duygu dunyada sozcuklere dokulebilmis tum duygulardan daha guclu, daha asil, daha saglam, daha koklu, daha yeni, daha eski.

hic bu ulkeyi terk ettiniz mi bilmiyorum. 3-4 gunlugune de olsa terk edenlerin beni anlayacagini umuyorum sadece.

ne yemekleri, ne dili, ne insani, ne kokusu, ne havasi, ne topragi ne de fiziksel hicbir sey degil bizi bu ulkeye baglayan. tum bunlarin bir araya gelistirip olusturdugu o ifade edilemez sey beni buraya baglayan. o ulkeye gittim, bu ulkeyi gezdim ot bok pusur, 1 hafta, 10 gun, 1 ay, 1 yil. uzak kaldim iste vatanimdan, her seferinde "korugu opecem lan ucaktan inince" dedim, daha ucak florya sahilinin uzerindeyken, inmeye calisirken aglamaktan komaya girdim. her terk edisimde sarsila sarsila "gitmek istemiyorum" cigliklariyla agladim.

ulkemden binlerce mil uzaktayken dalgalanan baska bir ulkenin bayragini gordugumde agladim. aylarca ulkem insanimi goremeyip havaalaninda bavul tasimaya calisirken bir refleks "agzina siciim" dedikten sonra yanima kosup "may i help you" yerine gulumseyerek "yardim edeyim mi" diyen adama sarilip hickira hickira agladim. o x ulkenin guleryuzlu, yardimsever, kibar polisi bana kimlik sordugunda nufus cuzdani yerine pasaport gosterdigimde agladim, ulkemin yuzume bile bakmayan polisini tercih ederdim.

sokaklarda uzerinde "istanbul" yazan t-shirtu gorup, gulumseyerek arkamdan bozuk bir aksanla "merhaba" diyen adami gorunce gururlandim. en alakasiz adam uzerimdeki formayi gorup "galatasaraaay" diye ciglik attiginda gururlandim.

kahve icmek icin gittigim kafede türkçe konuştuğumu duyunca uzerime cullanan, "sana değil insan, 1 cent bile emanet etmem" diye bağıran ermeni yuzunden kelimeler bogazima dugumlendi. "senin degil, benim degil, o topraklar ikimizin de, atalarimiz yuzyillarca beraber yasadi kardes kardes" diyebilmek icin canimi bile verirdim ben orada. ya da turk oldugumu duyunca "ben de selanikliyim, ataturk'unuzle hemseriyiz" diyen rumun da boynuna atlamak isterdim, ama iste hep kelimeler dugumleniyor insanin bogazinda.

daha da kotusu disina cikmadan anlayamiyorsun bu ulkeyi sevdigini. 20 yasina geldim anca anlayabildim neden gurbettekilerin bir avuc vatan topragiyla gomulmek istediklerini. ya da topragi opmenin gercege nasil dokulebildigini yeni gordum ben.

kirli siyasetiyle, boktan ekonomisiyle, gelismemis teknolojisiyle, odun insanlariyla, gencliyle, yaslisiyla, turkuyle, kurduyle, ermenisiyle, rumuyla, cerkesiyle, alevisiyle, sunnisiyle, yahudisiyle, ortadoksuyla, sagcisiyla, solcusuyla, dogulusuyla, batilisiyla her seyiyle bu vatani neden bu kadar cok sevdigimi, sevebildigimi anlatmak isterdim size. ama basta da dedigim gibi bunu sayfalarca anlatsam kelimeler yetersiz, ugruna besteler yapsam notasi eksik, tuvale doksem renkler kafi degil, heykelini yapsam orani tutturamam...

tek kelimeyle.

turkiye.

vatanim...

aglayamiyorum

mugunes goz kirparken parlayan guzelligine, yuzundeki gullerin yuzumde solmasina istinaden doldu gozlerim. goz pinarlarim parlamiyordu bile, o kadar kendinle ilgiliydin ki grip oldugum icin tatsiz oldugumu zannettin.
bir zamanlar nefes alislarimi senin ritmine endekslemistim ben, degisen bir sey yok gerci, yureginden vazgecmem demek senden vazgectigim anlamina gelmiyor ki. ben seviyorum gozlerine dalmayi hala, buharlasan karlarin etkisiyle yuzunun titresmesini izlemeyi seviyorum, buz gibi sogukta gulusunle isinmayi seviyorum.
vazgecen ben degilim, hayat kirikliklarina bir yenisini daha ekledigin kucuk kiz vazgecti senden, vazgecerken buyudugunu farkedemedi, caninin bu kadar yanacagini bilemedi, iste tum hikaye bu.
eskiden seninle bir omur gecirmek gibi bir derdim yoktu, oysa simdi dostlugun altina siginarak istiyorum bunu senden. yarin bir gun gocup gittiginde en cok aglayanin olmaktan vazgectim, en cok aglayanina destek olmak icin bile kendimi veririm sana ben.bana yine dokunman oyle canimi acitacak ki...
hava karardi artik.usumeye basladim tekrar gecenin ayazinda.
gonlumdeki kandilin fitilini atesler misin tekrar?
yanacagimi bilsem de bunu istemekten alikoyamiyorum kendimi.
ben saatlerdir, gunlerdir, haftalardir, aylardir aglamak istiyorum.
gozyaslarimi icime akittigim icin sonuyor senin icin parlayan isigim.
aglayamiyorum...