Hey, what a cliche! Evet biliyorum, dünyanın en klişe başlığını yazdım bugün. Ve dünyanın belki de en çok yazılmış konularından birine değineceğim. Ama bahsedeceğim şey, her zaman yaptığımın aksine, ilişkilere dair akıllıca çıkarımlar yapıp, çirkin gerçekleri yazmak olmayacak. Bugün kendi korkularımı, kendi endişelerimi paylaşacağım. Satır aralarını okuyabilirseniz.
Uzun zamandır ilk defa kendimle yaşıt bir erkek arkadaşım var. Yıllardır yaşıtlarımdan
kaçınmamın bütün sebeplerini an be an görebiliyorum Burak'ta. Açıkçası beni yıldırıyor. Sevildiğimi bilmesem, sevmesem bir an bile durmazdım, bunu biliyorum ama çooo...ok uzun zamandır mantık üzerine ilişkilerini kuran bir insan olarak ağzıma sıçıyor bu durum, amiyane tabirle.
Yaşıtlarımın çoğu sorumluluk almaktan korkuyorlar. Sorumluluktan kastım sevmek değil, ondan korkan embesiller de mevcut evet ama benim karşılaştığım şey bu değil. İyileştirme sorumluluğundan korkuyorlar. Prenses kötü şeyler yaşar, ve prens sabırlı olup, alttan alıp, iyileştireceğine sadece sever, sevişir ve her şey yolundaymış gibi devam eder. Ve bütün bunlar geleceğine sahip çıkmak gibi kaygıları olmayan prensler yüzünden yaşanır. Biliyorum, 23 yaşındayken insan önünde kocaman bir gelecek varmış gibi hisseder, ona elbet sahip çıkacağını ancak şu an genç ve enerjik olduğunu düşünür. Benim durumumda böyle değil maalesef, optimizme gönülden bağlı bir insan olsam da endişeliyim. Siyasi olarak endişeliyim, toplumsal olarak endişeliyim ve etrafımdakiler endişelenmediği için endişeliyim. Hırs belki de, zira geleceğimin kontrolünü başka ellere bırakmaya niyetim yok.
Bir hayalim var, daha doğrusu ortak bir paydada buluşabilen birden çok hayalim. Akademisyen olmak istiyorum, çünkü mantıklı bir çıkarımla, siyasete ya da bürokrasiye atılırsam 4 çocuğu layıkıyla yetiştiremeyeceğimi düşünüyorum. Bu noktada hem çocuklarımı hem de başkalarının çocuklarını yetiştirmek, bilinçlendirmek, bana daha mantıklı geliyor, uzun vadede olsa da. Ben kurtaramıyorum ama kurtarabilecek onlarla insan sunabilirim sizlere mantığı. Ve bütün hayallerim bu temel üzerine kurulmuş durumda. Hem öğreteyim, hem evleneyim. Boy boy çocuklarım, dizi dizi öğrencilerim olsun. Kocaman bir evde bir sürü kedi, köpekle, kuşla, tavşanla yaşayayım. Haftasonları ailemi, dostlarımı ve öğrencilerimi aynı evin bahçesinde toplayıp, eğleneyim. Bütün bunları yapmak için alın terine ihtiyacım yok. Aksine para kazanacağım vakti başkalarının çocuklarına harcamak daha verimli geliyor bana. Sağolsun, benim için çalışmış, çabalamış bir babam var, ve benim de çalışmaktan ziyade düzeltmeye ihtiyacım var.
İnsanın böyle bir hayali olunca, ne kadar kolay ve toz pembe görünürse görünsün; etrafına baktığında anlıyor zorluğunu. Birincisi benim bu hayalleri gerçekleştirebilmek için çok ahlaklıi çok düzgün ve çok anlayışlı bir kocaya ihtiyacım var. Malum, Türk erkeği, kadının parasını yemekten pek haz etmez, edeni de pek ipe sapa gelmez. Hem bundan gocunmayacak, hem de amacı bunu kullanmak olmayacak bir adama ihtiyacım var. Üstelik, eğitim, sosyal statü, iş başarısı vb. elementler de cabası. Bütün hayalim mükemmel adam üzerine kurulu gibi görünüyor. Ne yalan söyleyeyim, böyle Levent Üzümcü'nün Avrupa Yakası'ndaki Cem karakteri gibi bir adam arıyorum. Boy önemli boy, zira boy konusunda benim de Aslı'dan farkım yok.
Hiçbir insan hayatını dramalar üzerine kurmaz ama etrafımda çok fazla drama queen'i oynayan insan var ve ben drag queen'leri daha çok severim. Neticesinde daha renkli insanlar bi yerde. Ben sıkıntıdan kaçındıkça, huzura yöneldikçe arkadaşım dediklerimin canı sıkılıyor ve illa bir zıpçıktılık yapıyorlar. Delikanlı çağlar demek isterdim ama 30 üzeri adamların bile ergenliğe geri döndüğünü düşünürsek, pek de yaşla alakası yok gibi. Akıllısı beni bulmaz, deli götümden ayrılmaz sendromu. Bu insanları da ayıklamam lazım, bu huzurlu aile saadeti için.
Bir de meslek meselesi var. Ondan yana pek derdim yok Allah'tan. Dünyanın en boktan ortalamasıyla süslenmiş bir diploma sahibi olabilirim ama kafa çalışıyor hiç değilse. Tek sebebi aşırı sosyallik. Bunun da zamanla düzeleceğini biliyorum. Sınıf arkadaşlarım koca koca adamlar olduğu vakit, akıl hocalarımla tecrübem arasındaki boşluk kapandıkça düzeleceğini biliyorum. O vakte kadar babamın biricik kızıyım, eh burası Türkiye bebeğim, para var huzur var sendromu.
İşte bu nakış gibi işlenmiş planın tek kusuru var, o da ilmek atladığında dantelin bütün büyüsünün bozulacağı gerçeği. Ama çok şükür yedek planlarım da var, en azından sosyal planlarıma dair. Koca bulamadın mı, evlat edinirsin. İş bulamadın mı, kendi işini yaratırsın. Şanslıyım bu konuda. Servet düşmanlarının öncelikli hedefi benimki gibi bir hayata sahip olanlar olabilir ama bu da sikimde değil.
Başlığı ilişkiler çıkmazı diye attım ama ilişkilerden ziyade kendi hayallerimden bahsettiğimin farkındayım. Konuya geri dönme vakti geldi. Dediğim gibi yaşıtlarım bu hayalin en önemli düğümünü çözebilecek olgunluğa henüz ermiş değil. Ne yalan söyleyeyim ermiş olanların da fiziksel görünümle ilgili sorunları oluyor. İnsan eli yüzü düzgün profilinden ayrıldıkça besliyor ruhunu sanırım. Ha ben çok mu güzelim, yöö. Ama bu da benim hayal kurmama engel değil, baksanıza ne paçozlar ne adamları götürüyor. Her neyse, hem eline yüzüne bakılır hem de kafası çalışır adamı bu yaşta bulmak zor. Kültürel olarak Amerikanlaştıkça, bir yandan Türk kalmaya devam ediyoruz. Bu ikilemi yaratan şey de bu. Özgürce sevişmek, zeki olanın şeçildiği bir doğal seleksiyona sebep olmuyor. Güzel olanın makul görüldüğü, zekanın önemsiz kaldığı bir seleksiyonla başbaşayız. Zeka yaşla doğru orantılı olarak, takdir ediliyor; malum tecrübe yediğin kazıkların bileşkesi. Eh bu da benim yaşımda çıtırların kendinden 10 yaş büyük adamlara yelken açmasına sebep oluyor ancak orada da bir sorun var. Bu adamlar da, fedakarlık, anlayış ve sevme hadlerini doldurmuş oluyorlar. Doldurmayanı zaten 27-28 dedin mi evlenmiş oluyor. Kısacası elimizde yine skorcu pezevenkler kalıyor çoğunlukla. Eh onlardan da kazık yiye yiye, güvenemez oluyorsun hiçbirine. Bir nesli daha böylelikle çöpe attık ve evde kaldık.
Diyorum ya, Allah'tan evde kalmak gibi sıkıntılarım yok. Daha doğrusu toplumun sana yaptığı evde kalmışlık baskısının insanı ne çirkin noktalara sürükleyebileceğini de görmüş bir insanım. Herkesin ailesinde memnun olmadığı insanlar vardır. Benimkinde delilik katsayısı normalin biraz daha üstünde gibi. Bu da insanı, ister istemez siklemeyenler kraliçesi yapmaya yetiyor.
Ya işte böyle sevgili okurlar. Bugün size içimi dökesim geldi. Belki dertlerime derman olur, belki içinizden biri yol gösterir. Ama yalvarıyorum "üzülme, zamanı gelince her şey düzelir" triplerine girmeyin, ben onu 5 yaşımdan beri biliyorum. Aradığım yardım daha çok "sana birini buldum" şeklinde olsun demek de isterdim ama Burak'ın selamlarını göndermeyi de bu noktada borç bilirim (: . Sanırım su olup akacak, yolumu kendim bulacağım zira belediyecilik oynayıp, derelerin yolunu değiştirmenin kaçınılmaz sonucunun sel baskını olduğunu hepimiz geçtiğimiz yıl bu vakitlerde tecrübe ettik.
Uzun zamandır ilk defa kendimle yaşıt bir erkek arkadaşım var. Yıllardır yaşıtlarımdan

Yaşıtlarımın çoğu sorumluluk almaktan korkuyorlar. Sorumluluktan kastım sevmek değil, ondan korkan embesiller de mevcut evet ama benim karşılaştığım şey bu değil. İyileştirme sorumluluğundan korkuyorlar. Prenses kötü şeyler yaşar, ve prens sabırlı olup, alttan alıp, iyileştireceğine sadece sever, sevişir ve her şey yolundaymış gibi devam eder. Ve bütün bunlar geleceğine sahip çıkmak gibi kaygıları olmayan prensler yüzünden yaşanır. Biliyorum, 23 yaşındayken insan önünde kocaman bir gelecek varmış gibi hisseder, ona elbet sahip çıkacağını ancak şu an genç ve enerjik olduğunu düşünür. Benim durumumda böyle değil maalesef, optimizme gönülden bağlı bir insan olsam da endişeliyim. Siyasi olarak endişeliyim, toplumsal olarak endişeliyim ve etrafımdakiler endişelenmediği için endişeliyim. Hırs belki de, zira geleceğimin kontrolünü başka ellere bırakmaya niyetim yok.
Bir hayalim var, daha doğrusu ortak bir paydada buluşabilen birden çok hayalim. Akademisyen olmak istiyorum, çünkü mantıklı bir çıkarımla, siyasete ya da bürokrasiye atılırsam 4 çocuğu layıkıyla yetiştiremeyeceğimi düşünüyorum. Bu noktada hem çocuklarımı hem de başkalarının çocuklarını yetiştirmek, bilinçlendirmek, bana daha mantıklı geliyor, uzun vadede olsa da. Ben kurtaramıyorum ama kurtarabilecek onlarla insan sunabilirim sizlere mantığı. Ve bütün hayallerim bu temel üzerine kurulmuş durumda. Hem öğreteyim, hem evleneyim. Boy boy çocuklarım, dizi dizi öğrencilerim olsun. Kocaman bir evde bir sürü kedi, köpekle, kuşla, tavşanla yaşayayım. Haftasonları ailemi, dostlarımı ve öğrencilerimi aynı evin bahçesinde toplayıp, eğleneyim. Bütün bunları yapmak için alın terine ihtiyacım yok. Aksine para kazanacağım vakti başkalarının çocuklarına harcamak daha verimli geliyor bana. Sağolsun, benim için çalışmış, çabalamış bir babam var, ve benim de çalışmaktan ziyade düzeltmeye ihtiyacım var.
İnsanın böyle bir hayali olunca, ne kadar kolay ve toz pembe görünürse görünsün; etrafına baktığında anlıyor zorluğunu. Birincisi benim bu hayalleri gerçekleştirebilmek için çok ahlaklıi çok düzgün ve çok anlayışlı bir kocaya ihtiyacım var. Malum, Türk erkeği, kadının parasını yemekten pek haz etmez, edeni de pek ipe sapa gelmez. Hem bundan gocunmayacak, hem de amacı bunu kullanmak olmayacak bir adama ihtiyacım var. Üstelik, eğitim, sosyal statü, iş başarısı vb. elementler de cabası. Bütün hayalim mükemmel adam üzerine kurulu gibi görünüyor. Ne yalan söyleyeyim, böyle Levent Üzümcü'nün Avrupa Yakası'ndaki Cem karakteri gibi bir adam arıyorum. Boy önemli boy, zira boy konusunda benim de Aslı'dan farkım yok.
Bir de meslek meselesi var. Ondan yana pek derdim yok Allah'tan. Dünyanın en boktan ortalamasıyla süslenmiş bir diploma sahibi olabilirim ama kafa çalışıyor hiç değilse. Tek sebebi aşırı sosyallik. Bunun da zamanla düzeleceğini biliyorum. Sınıf arkadaşlarım koca koca adamlar olduğu vakit, akıl hocalarımla tecrübem arasındaki boşluk kapandıkça düzeleceğini biliyorum. O vakte kadar babamın biricik kızıyım, eh burası Türkiye bebeğim, para var huzur var sendromu.
İşte bu nakış gibi işlenmiş planın tek kusuru var, o da ilmek atladığında dantelin bütün büyüsünün bozulacağı gerçeği. Ama çok şükür yedek planlarım da var, en azından sosyal planlarıma dair. Koca bulamadın mı, evlat edinirsin. İş bulamadın mı, kendi işini yaratırsın. Şanslıyım bu konuda. Servet düşmanlarının öncelikli hedefi benimki gibi bir hayata sahip olanlar olabilir ama bu da sikimde değil.
Başlığı ilişkiler çıkmazı diye attım ama ilişkilerden ziyade kendi hayallerimden bahsettiğimin farkındayım. Konuya geri dönme vakti geldi. Dediğim gibi yaşıtlarım bu hayalin en önemli düğümünü çözebilecek olgunluğa henüz ermiş değil. Ne yalan söyleyeyim ermiş olanların da fiziksel görünümle ilgili sorunları oluyor. İnsan eli yüzü düzgün profilinden ayrıldıkça besliyor ruhunu sanırım. Ha ben çok mu güzelim, yöö. Ama bu da benim hayal kurmama engel değil, baksanıza ne paçozlar ne adamları götürüyor. Her neyse, hem eline yüzüne bakılır hem de kafası çalışır adamı bu yaşta bulmak zor. Kültürel olarak Amerikanlaştıkça, bir yandan Türk kalmaya devam ediyoruz. Bu ikilemi yaratan şey de bu. Özgürce sevişmek, zeki olanın şeçildiği bir doğal seleksiyona sebep olmuyor. Güzel olanın makul görüldüğü, zekanın önemsiz kaldığı bir seleksiyonla başbaşayız. Zeka yaşla doğru orantılı olarak, takdir ediliyor; malum tecrübe yediğin kazıkların bileşkesi. Eh bu da benim yaşımda çıtırların kendinden 10 yaş büyük adamlara yelken açmasına sebep oluyor ancak orada da bir sorun var. Bu adamlar da, fedakarlık, anlayış ve sevme hadlerini doldurmuş oluyorlar. Doldurmayanı zaten 27-28 dedin mi evlenmiş oluyor. Kısacası elimizde yine skorcu pezevenkler kalıyor çoğunlukla. Eh onlardan da kazık yiye yiye, güvenemez oluyorsun hiçbirine. Bir nesli daha böylelikle çöpe attık ve evde kaldık.
Diyorum ya, Allah'tan evde kalmak gibi sıkıntılarım yok. Daha doğrusu toplumun sana yaptığı evde kalmışlık baskısının insanı ne çirkin noktalara sürükleyebileceğini de görmüş bir insanım. Herkesin ailesinde memnun olmadığı insanlar vardır. Benimkinde delilik katsayısı normalin biraz daha üstünde gibi. Bu da insanı, ister istemez siklemeyenler kraliçesi yapmaya yetiyor.
Ya işte böyle sevgili okurlar. Bugün size içimi dökesim geldi. Belki dertlerime derman olur, belki içinizden biri yol gösterir. Ama yalvarıyorum "üzülme, zamanı gelince her şey düzelir" triplerine girmeyin, ben onu 5 yaşımdan beri biliyorum. Aradığım yardım daha çok "sana birini buldum" şeklinde olsun demek de isterdim ama Burak'ın selamlarını göndermeyi de bu noktada borç bilirim (: . Sanırım su olup akacak, yolumu kendim bulacağım zira belediyecilik oynayıp, derelerin yolunu değiştirmenin kaçınılmaz sonucunun sel baskını olduğunu hepimiz geçtiğimiz yıl bu vakitlerde tecrübe ettik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder