Bu satırları yazarken bile henüz konuya karar vermiş değilim ancak içimden bir ses çok fena kafa ütüleyeceğimi söylüyor. Aslında uzun zamandır TV dizileri hakkında yazmak istiyordum ancak bir arkadaşıma ortak blog sözü verdiğim için şimdilik yazmayacağım sanırım. Aaa, bak anneannemin muhteşem senaryolarından ve teyzemlerin daha muhteşem hikayelerinden bahsedebilirim. Bunun içinse önce size aile yapımızdan bahsetmem gerek.
Bazılarınızın bildiği üzere anne tarafım safkan Arnavut. Bu da hayatıma eşik eden yegane gerçeğin Balkanlar üzerinden gelen delilik dalgası olduğunu tekrar tekrar ispatlıyor. Şaka yapmıyorum, etrafımdaki bütün Balkan kökenli sülalelerde benzer gereksiz durumlar mevcut yani. Annemler 5 kız kardeş, zamanında bir dayım da varmış ancak daha çocukken sizlere ömür olmuş ki, bence çok mantıklı bir karar almış. Benim ikinci dereceden akraba olduğum insanlarla birinci dereceden akraba olmak; akıl hastası olmakla eşdeğer zira. Sanırım bu yüzden her biri ayrı ayrı tırlatmış durumdalar. Aslına bakarsanız onlarla yaşamanın ceremesi olduğu kadar eğlenceli yanları da var. Misal anneannem sürekli olarak senaryolar yazma peşinde, en son annem ve babam hasretime dayanamayıp ondan gizli Ankara'ya taşınmışlardı. Burada annemin beni 7 sene boyunca sadece 1 kez ziyaret ettiğinin altını çizmeliyim, babam desen o da farksız; Tokat'a giderken teknik aksaklıktan ötürü Ankara'ya iner uçağı, burnumun dibindeki AŞTİ'de 2 saat otobüs bekler ama kızını aramayı düşünmez mesela. Diyorum ya sülalecek tırlağız. Taşınma meselesine geri dönmek gerekirse; yazın başında Ankara'ya taşınan ailem Melih Gökçek'in; Kadir Topbaş'tan daha beter olduğuna kanaat getirmiş olsa gerekler zira geçtiğimiz haftalarda Kadıköy'e taşınmışlar. Yeni evimizden çok memnun olduğumuz için de anneannemi ziyaret etmek için Beşiktaş'a gitme zahmeti duymuyormuşuz. Zaten ben Ankara'da evlendiğim için gelmiyormuşum, bir de bu çıkmış başına. En azından bir açıdan umut verici bir hikaye, yarın bir gün hamile kalırsam anneannemin beni memnuniyetle eve kabul edeceğini biliyorum zira beni evli sanıyor!
Bir diğer meselemiz de şeker hastası olduğunu kati surette kabullenmeyen anneannemin ondan yemek sakladığımızı düşünmesi. Onu odaya gönderip mutfakta tatlıları, börekleri tükettiğimizi düşünüyor. Oysa aslında sakladığımız şey benim sigara tiryakisi olduğum gerçeği altı üstü. Yarın bir gün babama ispiyonlar diye mutfak köşelerinde saklanıyoruz, o kadar!
Ha bir de şey var, anneannemle yaşayan iki teyzem de bekarlar. Onların evden çıkması çok büyük problem. Neticesinde anneannem; annemin araba kullanabildiği ve kazık kadar kadın olduğu gerçeğine bile alışamadı, her an her yerde başımıza kötü şeyler gelebilir, ve bize tecavüz edebilirler. Dolayısıyla teyzelerim öyle canları istediği zaman dışarı çıkamazlar, mazallah göz koyan olur! İstanbul'un yarısı eli fermuarında bizim sülalenin kadınlarını bekliyor, aman!
Ailemizin tek atraksiyonu anneannem sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. 5 Arnavut kadınının olduğu yerde kavga ve dargınlık da eksik olmaz haliyle. Benim çocukluğum boyunca dul teyzemin diğer dördüyle didişmesine maruz kaldık kuzenler olarak. Dul teyzem de az değildi hani, hangi manyak gece saçına sarımsak yağı sürüp yatar ki! Ah o koku, odamdan aylarca çıkmadı da en sonunda bütün evi badana yaptırarak kurtulduk! Neyse ki, dul teyzem anneannemlerden ayrılarak başka bir evde yaşamaya başladı ve sorunlar çözülür gibi oldu, en azından artık her gün kavga etmiyorlar, soğuk savaş ise asla sona ermeyecek.
Bir başka sorun da evli olan teyzemle annem arasındaki kavga. Küçük olduğum için hatırlamıyorum tüm detaylarıyla ancak sanırım teyzemlerin her yaz bizim yazlığa yerleşmesiyle ilgili bir problemdi. Kavgalar edildi, kalpler kırıldı ancak gelinen sonuç bin kalp kırıklığından daha vahim. Artık ben kuzenlerimle dahi görüşmüyorum çünkü her ne kadar ben teyzemi düzenli ziyaret etsem de, annem kuzenimin düğününe, doğumuna gitmiş olsa da; evlenip barklandıktan sonra kuzenlerimin zamanında yegane nakit kaynağı olarak gördükleri evimizi ziyaret etmemesi. Babaannem öldüğünde bile zahmet etmemeleri. Teyzem sürekli olarak, yiğenler arasında küslük olmaz der ancak annemle babamın 3 ay boyunca Silivri'de olduklarını ve benim evde tek yaşadığımı bilmesine rağmen de gelip bir kapıyı çalmaz. Eh haliyle bir süre sonra ben de yıldım bu durumdan, okulda bombacı yakalanmadıkça falan konuşmuyoruz.
Kuzenlerimin babama küsmelerine sebep olarak öne sürdükleri olay ise ayrı bir komedi. Babam kuzenim için gay imasında bulunmuş, ki benim babam şaka bile yapamayan bir adamdır. İma falan etmez, öyle bir düşüncesi olsa söyler. Kaldı ki, ergenliğim kuzenimin kırdığı cevizlerin hikayeleriyle geçti yani, ben pek bir sebep göremedim böyle bir ima için. Neyse işte, bu vesileyle biz ne nişana ne de düğüne çağırıldık. Evet, yiğenler arası küslük olmaz diyen teyzem de zahmet edip sevgili yiğenini aramadı, haber vermedi. Verse vallahi giderdim de iyi gününde yanında istemeyenin kötü gününde yanında hiç olmam. Allahtan Facebook diye bir meret var da, nişanı, düğünü o vasıtayla öğrenebildik.
Bütün bunları diğer iki bekar teyzemin muhteşem hikayelerine gelebilmek için anlattım. En son ziyaretimde Ayazağa'da gittikleri uzaktan bir akrabanın düğününden bahsediyorlardı misal. Bizim akrabalar delidir dedim ya, uzaktan akrabalar bile kuzenlerimle aynı yerde dünya evine girerler. En azından teyzelerim benim buna inandığımı düşünüyor artık. Asıl komik olan şey, iki kardeşin arasındaki dargınlıkta diğer kardeşlerin alenen söyleyemeden, alenen taraf tutması. Bilemiyorum, bana saçma geliyor.
Velhasıl kelam, dünyanın en dargın sülalesine sahip olabilirim. Dikkatinizi çekerim sadece anne tarafımdan bahsettim. Yaşıtım olan kuzenlerimle bile, karşılaştığımda iki çift kelam edemiyorum zira artık hayatlarında ne olup bittiğini bilmiyorum. Eh itiraf etmek gerekirse, bu bana biraz koyuyor tabii, neticesinde tek çocuğum ben ve onlar benim müstakbel çocuklarımın teyze ve dayısı. Neyse işte, hal böyle olunca insan kardeş diye dostlarına sarılıyor, elalemin teyzesini çocuklarına teyze yapıyor.
Bazılarınızın bildiği üzere anne tarafım safkan Arnavut. Bu da hayatıma eşik eden yegane gerçeğin Balkanlar üzerinden gelen delilik dalgası olduğunu tekrar tekrar ispatlıyor. Şaka yapmıyorum, etrafımdaki bütün Balkan kökenli sülalelerde benzer gereksiz durumlar mevcut yani. Annemler 5 kız kardeş, zamanında bir dayım da varmış ancak daha çocukken sizlere ömür olmuş ki, bence çok mantıklı bir karar almış. Benim ikinci dereceden akraba olduğum insanlarla birinci dereceden akraba olmak; akıl hastası olmakla eşdeğer zira. Sanırım bu yüzden her biri ayrı ayrı tırlatmış durumdalar. Aslına bakarsanız onlarla yaşamanın ceremesi olduğu kadar eğlenceli yanları da var. Misal anneannem sürekli olarak senaryolar yazma peşinde, en son annem ve babam hasretime dayanamayıp ondan gizli Ankara'ya taşınmışlardı. Burada annemin beni 7 sene boyunca sadece 1 kez ziyaret ettiğinin altını çizmeliyim, babam desen o da farksız; Tokat'a giderken teknik aksaklıktan ötürü Ankara'ya iner uçağı, burnumun dibindeki AŞTİ'de 2 saat otobüs bekler ama kızını aramayı düşünmez mesela. Diyorum ya sülalecek tırlağız. Taşınma meselesine geri dönmek gerekirse; yazın başında Ankara'ya taşınan ailem Melih Gökçek'in; Kadir Topbaş'tan daha beter olduğuna kanaat getirmiş olsa gerekler zira geçtiğimiz haftalarda Kadıköy'e taşınmışlar. Yeni evimizden çok memnun olduğumuz için de anneannemi ziyaret etmek için Beşiktaş'a gitme zahmeti duymuyormuşuz. Zaten ben Ankara'da evlendiğim için gelmiyormuşum, bir de bu çıkmış başına. En azından bir açıdan umut verici bir hikaye, yarın bir gün hamile kalırsam anneannemin beni memnuniyetle eve kabul edeceğini biliyorum zira beni evli sanıyor!
Bir diğer meselemiz de şeker hastası olduğunu kati surette kabullenmeyen anneannemin ondan yemek sakladığımızı düşünmesi. Onu odaya gönderip mutfakta tatlıları, börekleri tükettiğimizi düşünüyor. Oysa aslında sakladığımız şey benim sigara tiryakisi olduğum gerçeği altı üstü. Yarın bir gün babama ispiyonlar diye mutfak köşelerinde saklanıyoruz, o kadar!
Ha bir de şey var, anneannemle yaşayan iki teyzem de bekarlar. Onların evden çıkması çok büyük problem. Neticesinde anneannem; annemin araba kullanabildiği ve kazık kadar kadın olduğu gerçeğine bile alışamadı, her an her yerde başımıza kötü şeyler gelebilir, ve bize tecavüz edebilirler. Dolayısıyla teyzelerim öyle canları istediği zaman dışarı çıkamazlar, mazallah göz koyan olur! İstanbul'un yarısı eli fermuarında bizim sülalenin kadınlarını bekliyor, aman!
Ailemizin tek atraksiyonu anneannem sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. 5 Arnavut kadınının olduğu yerde kavga ve dargınlık da eksik olmaz haliyle. Benim çocukluğum boyunca dul teyzemin diğer dördüyle didişmesine maruz kaldık kuzenler olarak. Dul teyzem de az değildi hani, hangi manyak gece saçına sarımsak yağı sürüp yatar ki! Ah o koku, odamdan aylarca çıkmadı da en sonunda bütün evi badana yaptırarak kurtulduk! Neyse ki, dul teyzem anneannemlerden ayrılarak başka bir evde yaşamaya başladı ve sorunlar çözülür gibi oldu, en azından artık her gün kavga etmiyorlar, soğuk savaş ise asla sona ermeyecek.
Bir başka sorun da evli olan teyzemle annem arasındaki kavga. Küçük olduğum için hatırlamıyorum tüm detaylarıyla ancak sanırım teyzemlerin her yaz bizim yazlığa yerleşmesiyle ilgili bir problemdi. Kavgalar edildi, kalpler kırıldı ancak gelinen sonuç bin kalp kırıklığından daha vahim. Artık ben kuzenlerimle dahi görüşmüyorum çünkü her ne kadar ben teyzemi düzenli ziyaret etsem de, annem kuzenimin düğününe, doğumuna gitmiş olsa da; evlenip barklandıktan sonra kuzenlerimin zamanında yegane nakit kaynağı olarak gördükleri evimizi ziyaret etmemesi. Babaannem öldüğünde bile zahmet etmemeleri. Teyzem sürekli olarak, yiğenler arasında küslük olmaz der ancak annemle babamın 3 ay boyunca Silivri'de olduklarını ve benim evde tek yaşadığımı bilmesine rağmen de gelip bir kapıyı çalmaz. Eh haliyle bir süre sonra ben de yıldım bu durumdan, okulda bombacı yakalanmadıkça falan konuşmuyoruz.
Kuzenlerimin babama küsmelerine sebep olarak öne sürdükleri olay ise ayrı bir komedi. Babam kuzenim için gay imasında bulunmuş, ki benim babam şaka bile yapamayan bir adamdır. İma falan etmez, öyle bir düşüncesi olsa söyler. Kaldı ki, ergenliğim kuzenimin kırdığı cevizlerin hikayeleriyle geçti yani, ben pek bir sebep göremedim böyle bir ima için. Neyse işte, bu vesileyle biz ne nişana ne de düğüne çağırıldık. Evet, yiğenler arası küslük olmaz diyen teyzem de zahmet edip sevgili yiğenini aramadı, haber vermedi. Verse vallahi giderdim de iyi gününde yanında istemeyenin kötü gününde yanında hiç olmam. Allahtan Facebook diye bir meret var da, nişanı, düğünü o vasıtayla öğrenebildik.
Bütün bunları diğer iki bekar teyzemin muhteşem hikayelerine gelebilmek için anlattım. En son ziyaretimde Ayazağa'da gittikleri uzaktan bir akrabanın düğününden bahsediyorlardı misal. Bizim akrabalar delidir dedim ya, uzaktan akrabalar bile kuzenlerimle aynı yerde dünya evine girerler. En azından teyzelerim benim buna inandığımı düşünüyor artık. Asıl komik olan şey, iki kardeşin arasındaki dargınlıkta diğer kardeşlerin alenen söyleyemeden, alenen taraf tutması. Bilemiyorum, bana saçma geliyor.
Velhasıl kelam, dünyanın en dargın sülalesine sahip olabilirim. Dikkatinizi çekerim sadece anne tarafımdan bahsettim. Yaşıtım olan kuzenlerimle bile, karşılaştığımda iki çift kelam edemiyorum zira artık hayatlarında ne olup bittiğini bilmiyorum. Eh itiraf etmek gerekirse, bu bana biraz koyuyor tabii, neticesinde tek çocuğum ben ve onlar benim müstakbel çocuklarımın teyze ve dayısı. Neyse işte, hal böyle olunca insan kardeş diye dostlarına sarılıyor, elalemin teyzesini çocuklarına teyze yapıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder