Türkan'ın son bölümünü az önce izledim, bir yandan da masa takvimine bugünün de bittiğine dair çentik attım 2 numero kesik uçlu kalemimle. O esnada telefona Facebook'ta bir arkadaşımın beni dünya emekçi kadınlar günü albümünde bir resime işaretlediğime dair bir bildirim geldi. Yarın yeni bir iş görüşmesine gideceğim ve tek düşünebildiğim ideallerimin peşinde koşarken çocuğumu düşürsem kocamın ne tepki gösterebileceği. Bir sevgilim bile yok ama iş görüşmesi için boyunu kısaltıp Fransız manikürü yaptığım tırnaklarımı kemiriyorum.
Merhaba, ben genetik olarak Türk ve Arnavut ortak yapımı olan bir kadınım. Sosyolojik olarak nereye ait olduğum konusunda ise hiçbir fikrim yok. Halkın büyük çoğunluğu bana zengin orospu demeyi tercih edecektir, az biraz okumuş etmiş olanları ise özgürlüklerinden feragat etmeyi külfet gören beyaz Türk muamelesi yapacaktır. Özgürlüklerimden feragat etmek çok normal bir şeymiş gibi.
Bir kaç aydır, özellikle koca dayağından, toplum baskısından sokaklara dökülerek eylem yapan kadınları gözlemliyorum. Yaz boyunca Galatasaray Lisesi önünde dikildiğimden bir kısmıyla muhabbet etme şansı da yakaladım. Bu kadınlar her şeyden önce tabuları yıkarak birbirlerini hor görmeyi bırakmış, hemcinslerinin içindeki potansiyele inanmış kadınlar. Bense daha çok insanoğlunun çiğ süt emdiğini, kollektivizmin öneminden bihaber yaşayarak acılarına günlük tedaviler uyguladıklarını düşünen insanlardanım. Ha vicdanım bu gidişata seyirci kalmaya elvermiyor ama enerjimi kimlerle paylaşacağımı bile şaşırmış durumdayım.
Aylar önce bu sayfadan ihtiyacı olan bir aileye yardım çağrısında bulunmuştum. Sonrasında olanları ise çok yakın bir iki arkadaşım dışında kimseye anlatamadım, sanırım dünyayla paylaşmam için en ideal gün bugün. Kadının kadına yaptığı kötülüğü erkek kadına yapmaz sözünün altını; cennet anaların ayakları altındadır sözünün üstünü çizer nitelikte bir hikaye.
Baba meydanda yok, ailesini terk edip gitmiş. Anne okuma yazma bile bilmiyor ve 7 yaşındaki kızına bakabilmek için tutunduğu daldan borç alarak geçinmeye çalışıyor. Yurdumun ücra köşelerinden değil, Ümraniye'den bir hikaye bu. İlk duyduğumda dayanamayarak kızın okul masraflarıyla ilgilenebileceğimi düşündüm ve şimdi bu gücü cüzdanımda bulsam da kendi içimde bulamıyorum. Maalesef. Çünkü ortada elimi kolumu bağlayan bir durum söz konusu. Anne; kızının güzel şartlar içinde büyümesini istiyor ama kılını kıpırdatmak istemiyor. Çocuksa önünde hiçbir emsal olmadığı için annesinden farklı olmak istemiyor. Bu durumda da yardımlar, teşvikler gerçekten fayda etmiyor. Kızı; eğitimi için annesinden koparmak tek çözüm gibi görünüyor ancak anne; yaşayan tek akrabası olan kızından vazgeçmek istemiyor, geceleri yalnız uyumak istemiyor. Doğaldır, hakkıdır ama bu da bana bir annenin varabileceği en bencil noktaymış gibi geliyor. Onlara yardım eli uzatanlara sırf başları açık ve bakımlı oldukları için nefretle bakıyor bu anne ve benim de elim kolum bağlanıyor. Diyorum ya, her şeyle mücadele edecek gücü bulabilirim ama bununla değil.
Ne yazık ki, bu hikaye Türkiye'deki kadınların yaşadığı belki de en toz pembe hikayelerden biri. Babanın evi terk edip gitmesi bu kızcağızın tek şansı bile olabilir. Yaşadıkları boşvermişlikten kurtulmak için açılmış bir kapı. Bazılarıysa onlar kadar şanslı bile değiller, babaları hala evde ve onlar görünmeyen zincirlerin, tasmaların boyundurluğu altında yaşıyorlar.
Kimileri ise kırmızı kadife perdelerin ardında aynı tasmalarla yaşıyorlar. Okuyorlar, çalışıyorlar ama toplumun onlardan tek beklentisi anne olmak, çocuk yetiştirmek. Bu ülkede "tıp okuma, senelerce okursun çalışırsın sonra bi bakmışsın evde kalmışsın" baskısıyla büyüyen beyaz Türk kızları da var, güzel mevkilere gelmesine rağmen maaşı kocasından fazla diye işi bırakan beyaz Türk kadınları da. Üstelik bu hikayeler bu coğrafya ile sınırlı bile değil. Kadın sosyolojik evrimini çok hızlı tamamlıyor ve bu evrime ayak uyduramayan kadınlar ya da erkekler oldukları noktada kalmak için ayak diretiyorlar.
Ve bu noktada, "bir kişiyi bile kurtarsam kardır" mantığım maalesef işlemiyor, işleyemiyor. Zamanında babamın telkinleriyle hayallerimden geri dönülmez bir biçimde vazgeçmiş olan ben; daha fazla Engin Ardıç'lar türemesin diye 140 karakterle lanet okuyabiliyorum, Defne Joy'un belki de başka bir kadın tarafından büyütülecek oğlu Can'ı düşünebiliyorum, bir de işte denk gelirsem 3-5 bildiriye imza atıp vicdanımı temizledimcilik oynuyorum. Yapabileceğim tek şey kendi çocuklarımı duyarlı yetiştirmek ama onun için bile önce anne olmam gerekiyor, işte beraberinde 3-5 insana daha katkı sağlarsam ne mutlu bana.
Dünya Emekçi Kadınlar; pardon Dünya Saçını Süpürge Edip Evlat Yetiştirenler Günümüz kutlu olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder