16 Mart 2011 Çarşamba

Neden Nükleere Karşıyız?

Dünya 60 yıldır nükleer enerji peşinde koşuyor, üzerine oyunlar yapılıyor, diziler ve filmler çekiliyor. Felaketler yaşanıyor ama kimse iyi mi ya da kötü mü karar verebilmiş gibi görünmüyor. Sizi bilmem ama ben çocuklarımı ve torunlarımı bu topraklarda güven ve huzur içinde yetiştirmek istiyorum. Belki 20 yıl öncesinin mis kokulu domateslerini, normal domatesin iki katı fiyata alacaklar; organik tarım tüketiminin en önde bayrak sallayan neferi olacaklar belki de memur maaşıyla genetiği kurcalanmış ne idüğü belirsiz sebzelerle yetinecekler. Bu sadece her ne kadar yürütme ve yargıyla da bol bol haşır neşir olsalar da tek görevi diplomatik temsil ve yasama olan siyasilerimizin göreviymiş gibi görünse de; soyumun gelecekteki sağlığını bugünden çalmaya kalkanlara dik bir duruş sergilemek ve engel olmak da benim görevim. İşte vatandaş olarak bu asli görevimi yerine getirmek için yazacağım sonraki satırları. Japonya'da olanları gördünüz, Çernobil'i Rusya'yla beraber yaşadınız demeyeceğim. Bunlar artık herkesin dilindeki cümleler. Amacım biraz da olsa objektif bakabilmek. Nihayetinde çocuklarımın sağlıklı olmasını istediğim kadar, varlık içinde yaşamalarını da istiyorum. İşte bu yüzden artısıyla eksisiyle değerlendirmem gerek durumu. Enerji mühendisi değilim, bir santral nasıl kurulur hiç anlamam ama anlatan makalelere danışabilirim. Ve ben de bunu yapacağım.

Nasıl ki İkinci Dünya Savaşı esnasında tarafların yürüttükleri askeri silah projeleri büyük bir gizlilik içinde yapıldıysa, nükleer enerji santrallerinin de hikayesi aynı. Hiroşima ve Nagazaki'de yaşanan şoku; 90'larda Çernobil'de şimdi ise Japonya'da yaşananlar aynı. Dünyada bir çok ülke nükleerden faydalanıyor, mevcut reaktör sayısı 436. Hali hazırda 13 ülkede 56 reaktörün yapımına devam ediliyor, bunlardan 12 tanesi ise 20 yıldır inşaat halinde. 20 yıldır inşaatı bitmeyen reaktörlerden kıllanmak bir yana, bir de üzerine AB'nin nükleer enerji protokolleri var. Bir reaktörün yapılabilmesi için bütün üyelerin olumlu oyu şart. Mantıken İngiltere'de kurulacak bir reaktör Romanya'yı etkilemeyebilir ama dünyadaki genetik anomalileri ve kanser vakalarını da sadece beslenme ve hava kirliliğine bağlamak da abesle iştigaldir. En azından benim için körlük ve aptallıkla eşdeğer.

Bir reaktörden yılda 25-30 ton atık çıkıyor, dünyanın genel toplamı ise 200 bin ton. Bunların sadece 80 bin kadarı yeniden işlenebiliyor ve geriye kalanının nerelere gömüldüğü, ne şartlarda saklandığı ise devlet sırrı niteliğinde. Rahatlıkla denize ve havaya karıştığından kıllanabilirsiniz. Görünürde çok temiz olan bir evin arka bahçesinden balya balya çöp çıkması gibi bir durum da söz konusu olabilir. Hele ki atıkları taşımanın ve saklamanın maliyetleri düşünülürse. Üstelik sadece bir kişinin hatası yüzünden yaşanabilecek felaketler de cabası. Örnek ister misiniz? Buyurun buradan yakın.


Bir de ekonomik veriler var. Mantıken 436 reaktörün dünyadaki en azından elektrik giderlerinin büyük bir yüzdesini kapsamasını beklersiniz. Neticesinde milyarlarca dolara mal olan bu reaktörler, insan ve çevre sağlığını bu derece tehdit edebiliyorsa en azından ekonomik olarak iyi bir alternatif olmalıdırlar. Oysa işin rengi pek de öyle değil, %15 gibi bir rakamdan söz ediyoruz sadece elektrik konusunda. Genel enerji tüketimininse sadece %6,5'u. Ulaşım ve ısınma konusunda hiçbir faydası olmayan nükleerin katkısı bu kadar az, riski ise o kadar fazla ki. Spesifik olarak ülkemiz için düşünürsek tablo daha da vahim, sözde Ruslar'a karşı olan enerji bağımlılığımızdan kurtulmak için Rus işadamlarına Mersin/Akkuyu'daki santralimizin ihalesini veriyoruz, üstelik Ruslardan aldığımız gazın %50'sini konutlarda ısınma amaçlı kullandığımız halde. Özetle nükleerin doğalgaz kullanımıza doğru düzgün bir faydası yok, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'mızın öngörülerine göre bize faydası sadece %4'lük olacak, o da 2020 yılında. Oysa az biraz tutumlu ve tasarruflu bir millet olsak; enerji ihtiyacımızın %10-15 kadarını harcamayacağımız da istatistiki verilerle kanıtlanmış. Yani bu halkın enerji tüketimini ucuzlatmak için radyasyona ihtiyacı yok, eğitilerek etkili enerji tüketmeyi öğrenmesi gerek. Yenilenebilir enerjiden söz etmiyorum bile.


Diyelim ki hiçbir kaza ve sızıntı yaşanmadı. Tehlikesiz olduğunu mu sanıyorsunuz? Almanya'daki Krümmel santrali civarındarındaki alanda yaşayan çocuklar bunun tam tersini kanıtlıyor adeta. Gerçekten çocuklarınızın hayatı bu kadar ucuz mu? Üstelik bu ülkede daha doğru düzgün tazminat hakları bile yokken, tazminat fiyatları hukukumuzdaki "sebepsiz zenginleşme" ilkesi yüzünden komik fiyatlarda seyrederken. Sizi bilmem ama ben çocuğum için dünyaları verebilir, paramı her kuruşuna kadar harcayabilirim. Ama bunları yaparken yalnız olmam hiçbir işe yaramaz; gerekirse bir araya gelip birbirimizden güç alarak anlatmalıyız kelamımızı. Çocuklarımızın eğitimi için en başarılı okulları, en güzide öğretmenleri nasıl seçiyorsak; onların refah ve sağlığını doğrudan etkileyecek olan proje ve siyasetçileri de titizlikle seçmeliyiz. Yoksa; Jay Thayer gibi adamlar çıkıp suçlarını itiraf ettiklerinde saçlarımızı yolar ve zamanı tersine çevirmenin peşinde imkansız bir çaba sarfederiz.

Almanya'nın 7 santralini birden kapattığı bugünler; nükleeri mutfaktaki piknik tüpüyle bir tutan, radyasyon ve kalıtımsal değişmeleri gaz zehirlenmesine benzetebilen zihinlere bir dur dememiz için en uygun günlerdir. Bütün AB ülkeleri ve ABD bir dizi önlem ve faciayı bertaraf senaryosunun peşinde koşarken bizim Akkuyu'ya körü körüne evet dememiz, bir taraflarımızın kaşınmasından ziyade aptallık ve cahillikten başka bir şey olamaz. Çocukları ve torunları batı memleketlerinde güvenle yaşayan siyasilerin taşıdığı gelecek kaygılarından çok daha fazlasına sahipsen sen de bir adım atmalı, sesini çıkartmaktan korkmamalısın ey okur. Zira kimse sana deniz, göl gibi su kaynaklarının soğutucu olarak kullanıldığı bu santrallerin diğer tüm enerji kaynaklarından daha güvenilir ve ekonomik olduğunu iddia edemez. 

Hiç yorum yok: