16 Eylül 2010 Perşembe

Tecavüz

Türkiye'de yaşayan bir kadın olarak tecavüz girişimine de maruz kaldım, tacize de. Başarısız girişimler bile benim elimi ayağımı titretirken, tecavüze uğrayan kadınların durumunu, tecavüzcüsüyle evlendirilerek hayatı sönen hemcinslerimi düşünemiyorum bile. En az adam öldürmek kadar vahşi bu suça maruz kalmanın bile cezası var toplum içinde ancak uygulamanın bir cezası yok. Aksine tecavüzcülerin bile kanıksanabildiği bir dönemde, seksin tabu olduğu ancak tecavüzün meşrulaştığı bir coğrafyada yaşıyoruz.

Umursamamak, kulak tıkamak, yok saymak bir çözüm değil. Cerahati yok sayan ülkem, yarın cerahatten öleceğini öğrendiğinde anlayacaktır önlemin çok daha önceden alınması gerektiğini.
Durumun vehametini anlatmak için son 5 yılda duyduğum olayları da açıklamam gerek sanırım.

Tecavüz girişimine maruz kalan bir kız arkadaşım, kadın dostları tarafından dışlandı, sosyal ortamlardan egale edilmeye çalışıldı, kabuğuna çekilmeye zorlandı. Oysa ben hemcinsime destek olmayacaksam, cinsiyet farkı olmaksızın insanlığın bana destek olmasını nasıl bekleyebilirim ki?


Haberlerde okuduğumuz şehir efsanesi olmayan başka bir olay. Kadın 3 kişi tarafından kaçırıyor, yüzü kapatılarak 4 kişi tarafından tecavüze uğruyor. Yüzünü görmeyen dördüncü kişi ise kendi öz ağabeyi ve durumu öğrendiğinde diğer 3 arkadaşını öldürüyor. Yani sen başkasının bacısına yaparken iyi, senin bacına yapılınca kötü adlediliyor tecavüz.


Yine bizzat tanıdığım bir başka kadın, kışın bir tek inşaat işçilerinin, bekçilerin ve yerlilerin kaldığı Silivri'de günlerce bir inşaatta tecavüze uğruyor. Şimdi bu kadın, kız kardeşinin ailelerini tanıdığı, bildiği, güvenilirliği defalarca kanıtlanmış erkeklerle bile konuşmasına katlanamıyor ve kendi uçurumunda yavaş yavaş can kaybediyor.


Kendi okulumda efsaneleşmiş bir başka olaya gelince. Bahar şenliklerinde içki şişesiyle öldürülen kız sonrasında erkek arkadaşı ve diğer arkadaşları tarafından tecavüze uğrayıp gizlenerek bırakılıyor. Düşünün ki, Türkiye'nin en iyisi diye adledilen okulumda böyle yaratıklar barınabiliyor.

Bu olaylar bile insanın kanını dondurmaya yeterken; kadın asıl darbeyi çevresinden alıyor:


-O saatte sokakta ne işi var canım!

-Kuytuda gezmeseymiş o da!

-O kadar kırıtarak yüyürse olacağı bu!

-Kendini erkek sanıyordu müstehakını buldu!

Kadınla erkeğin günün belli saatlerini paylaşmasını öngören bu tepkilerin nasıl bir kafayla verildiğini anlamaksa çok zor değil. Sağlıksız düşündüğü açık olan bu insanların yoksun olduğu en önemli duygu empati. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığından daha da çirkin olan bu mantık, ülkemizi sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel anlamda öteye taşımaktan ziyade, cahiliye dönemine götürebilecek kadar çirkin ve soysuz bir mantık. İşin acı tarafı bu tarz cümleler en çok altın günlerinde dillendiriliyor, kadınlar tarafından dedikoduyu süslemek için kullanılıyor. Yani zaten tecavüzle zarar görmüş bir kadın, son darbeyi de yine kendi hemcinslerinden yiyor.

Oysa kirlendiği düşünülen o kadın, konuşlanlardan çok daha temiz, çok daha değerli toplumumuz için zira o haksızlıklara uğramış bir kadın ve isterse diğer haksızlıklarla mücadele edecek gücü kendinde bulabilir!

Hiç yorum yok: