1 Kasım 2010 Pazartesi

Sekse Zam Geldi!

Bundan 20 yıl kadar önce seks dediğimiz hadise iki türlü olurdu, ya karı koca arasında ya da evlenmeye karar vermiş müstakbel karı koca arasında. En azından genel şablon bu yöndeydi. Şablon değiştikçe erkeklere gün doğmuş gibi gözükse de, içindeki kaşarı dizginleyemeyen kadınlara da gün doğmuş oldu. En azından biz öyle zannettik. Oysa etrafıma baktığımda gördüğüm tek şey kendini Samantha gösteren Charlotte'lar. ( Sex and The City karakterlerini bilmeyenlere dip not: Samantha tüm hayatı sikiş, sokuş - dikkat edin sevişmek demiyorum - üzerine kurulu bir karakter, Charlotte ise pembe pancurlu ev hayalleriyle iştigal yüzyıllardır. ) "Oh süper özgürüz, kriterlerimiz dahilinde önümüze gelene veriyoruz" sunumuyla süslenmiş "yine de zengin bir koca bulup, seksi üremek için kullansam fena olmaz gibi" alt metinlerden ibaretler.

Biz de geçtik tabii bu yollardan, ama bu erkek meselelerine küçük yaşta adım atan bir insan olarak diyebilirim ki, Allah'tan çok uzun bir yolculuk olmadı bu. Her gece bir bardayız, haydalaylay modlarını yaşadığımda üniversiteye bile başlamamıştım. Aslında ülkedeki çocuk evliliklerini düşününce, çok da küçük değilmişim karşı cinsle haşır neşir olmak için ancak kendini beyaz Türk zanneden oysa kötü birer replikadan ibaret bacılarımdan bir adım ötedeymişim işte. Sanırım bu biraz da aileden gelen bir şey, neticesinde ben daha ilkokuldayken kuzenlerim gece hayatından sıkılmıştı bile. Elalem Ankara'daki 3 kuruşluk meyhaneleri matah zannederken, ben Etiler'in göbeğindeki eller havaya mekanlarından gelmiş ve ortamlardan sıkılmıştım. Sonuçta, annemler elle havaya yaparken iki sandalye birleştirip, sahne kenarında uyuyan çocuklardandım ben. Milletin daha bıyıklarını aldırmadığı yaşta, "olm evinde bi güzel yiyiştik" tribine girenlerin arasındaydım.

Bundan mütevellit zaten "sevgili" mertebesine terfi ettirme planlarımın olduğu adamların evine jartiyerleri, mini etekleri giyip gitmedim gecenin 11'inde. Ya da dünyanın en sikimsonik barında tanıştığım iTunes DJ'inin müzikal yeteneklerinden etkilenip, oracıkta vermedim hiç. Bu yollardan geçeli çok oldu derken, elalem bir duraktan öbürüne yürüyerek Anadolu Yakası'ndan Avrupa Yakası'na geçerken, ben aktarmalı uçuşlarla kıta değiştirdim demeye çalışıyorum. Bu yönden akıllıymışım evet, zaten kendimi takdir etmek için de yazdım bu satırları, mütevazılığın götüne tekme atayım. Her neyse, elalemin bu durumu bende yoğun bir gözlem birikimine de yol açtı tabii. Etrafımdaki dosttan saydıklarımı sık sık uyarmak zorunda da kaldım. Bir Samantha duyarsızlığı sergileseler de içlerindeki Charlotte ortaya çıkmak için debeleniyordu ve ben buna seyirci de kalamıyordum. Benim hata yapmak gibi bir lüksüm yoktu, pişman olmaktan nefret ederim ve hayatımda da hiç pişmanlık duymadım, aynı şekilde arkadaşlarımın da hata yapmak gibi bir lüksü olmamalıydı zira iş sevişmekten vazgeçip, seksle yetinmeye geldiğinde, olaylar sarpa sarıyor, kişi içinden kurtulamayacağı bir girdaba dönüyordu.

Elbette ki, benim de kaşarlıklarım oldu, ama dediğim gibi işi sadece musluktan bira akıtmaktan ibaret olan barmen çakmalarıyla tek gecelik ilişki yaşamaktansa, en azından bir kaç hafta sürebilir nitelikteki faydalı arkadaşlıklar kurmaktı tercihim. Hayat kalitemi, geleceğimi ve akıl sağlığımı korumak adına böyle bir seçim yapmış olmak da beni hiçbir zaman reddedilen, pişman olan, kendinden geçen kadın konumuna sürüklemedi. Zannedilenin aksine seks duvara attığın çentiklerle değil, zamanla geliştirilen bir yeti.

Bunu öğrenmiş olmak da, Charlotte'tan bir adım öteye götürebildi beni. Günümüz Türkiye'sinde seks kelimesini bile kullanmak Samantha damgası yemek için yeterli olsa da, Miranda ( ikinci dipnot: kariyerine önem verdiği için çentiklerle pek uğraşmayan ancak hayat kurarken; bu hayata bir koca ve güzel bebeler de sığdırabilmiş S&TC karakteri. ) olarak değerlendirilmem daha mantıklı. Neticesinde diploma almak adına okumak yerine, öğrenmek ve öğretmek istediklerim için diploma istedim ben. Daha önce hayat planlarımdan bahsetmiştim, o yüzden tekrar etmeyeceğim, ancak hatırlatmak istediğim bir şey var: bir koca sahibi olmak planın kilit noktası gibi görünse de, koca sahibi olmadan da huzurla yaşlanıp, ölebilirim, planlarım gerçekleştiği takdir de. Miranda olduğumu kabullenmekse ilişkilerimi ve erkeklere olan bakış açımı tamamen değiştiren bir şey. Kocasız aile kurabilirim, işime gücüme odaklanabilirim ve sekse bağımlı olmadan ancak biyolojik bir ihtiyaç olduğunu da kabullenerek çok da mutlu yaşayabilirim. Ne açılmadan iade, ne de aşırı yıpranma durumu.

İşte bu da, o çok eğlendiğim kaşarlıklarımı geride bırakmama sebep olan uyanıştı. Ne hayatımın kontrolünü bir gece önce tanıştığım ne idüğü belirsiz bir adama bırakıyordum, ne de var olma mücadelemde farklı bir soyada ihtiyaç duyuyordum. Elbette aseksüel olmadım, elbette geride özlenen sevdicekler de bıraktım ancak bu uyanışla beraber erkeklerin arkasından ağlamayı, önünden yemeyi, sağından istemeyi zerre umursamaz oldum. Yine 15'lik çıtır gibi heyecanlanıyorum çok hoşlandığım biriyle konuştuğumda, ancak artık onu vazgeçilmezler kefesine koyup, hayal kırıklıklarımla boğuşmuyorum. Yine hormonlarım coşuyor çok afet biriyle tanıştığımda, ancak onunla seviştiğimi kafamda kurmuyorum. En önemlisi de, erkeklerin hareketlerine anlam vermekten ziyade, onları bu şekilde davranmaya iten geçmiş tecrübelerini düşünüp daha sağlam adımlar atabiliyorum.

Bu sayede ulaştığım en önemli olgunluk da, bitince bittiğini kabullenmek oldu. Her kadın gibi özgüvenimin kırıldığı noktalar var, ama artık karşımdakini irite edebileceği için zekamı saklamıyorum ya da sırf bi adamla geçirebileceğim güzel geceler uğruna salak saçma rejimler yapmaya kalkışmıyorum. Aynı şekilde, sevgilimden ayrıldığım zaman aslında onun dünya üzerinde kalan, beni sevebilecek son adam olduğunu da düşünmüyorum. Daha çok "olsa ne olur amk, bitti bi kere, başkasını bulamasam da ağız kokusunu çekmeyeceğim artık" diye düşünüyorum ve bu da verdiğim kararların arkasında daha sağlam bir figürle durmamı sağlıyor.

İşte bu yüzden de etrafımda Samantha maskeli Charlotte'lar gördükçe deliriyorum. Carrie meselesine giremiyorum bile, bir erkek için zevk aldıklarımı değiştirmeye çalışmak, asla kendime yakıştırdığım bir hareket olmadı. Ben ne başını ne de bacaklarını yaslayacak bir omuz arıyorum. Omuz omuza verebileceğim bir adam bulabilirsem ne a'la diyorum.

Hiç yorum yok: