
Bu satırlar yazılırken ilk nefesimin üzerinden 8183 gün, 4 saat, 49 dakika ve 9 saniye geçti ve ben hala nasıl olduğunu anlamadan kaybolan aklımın bağlı olması gereken beynimi oksijen ve şeker ile besliyorum. Aklımı kaybetmiş olmama rağmen, en ritmik hareketimin ardında bile bir mantık var ve ben bunu artık umursamıyorum.
Yo yo hayır, duygularım yüzünden değil. Duygulara hiçbir zaman inanmadım çünkü onların da aklımın bana bir oyunu olduğunu biliyorum. Neticesinde biraz seratonin, biraz testesteron ve derken al sana duygular. Hem zaten duygularım bana aklımın bir oyunuysa, bu kayıp aklımla ne hissedebilirim ki?
Söyleyeyim, nöronlarımın hissettiklerini. Kısacası 5 duyum bana ne getirecekse onu. Elimde taşıdığım cüzdanla sahipliği hissedebilirim, ya da gözümle gördüğüm manzarayla ihaneti. Yoksa kulağımla duyduğum mu demeliydim, nihayetinde bu sıralar işitir oldum tüm öfkemi ve kinimi.
Size aklımı ilk kaybettiğimi hissettiğim zamanı anlatmayacağım, o zamanı bulabilsem aklımı da bulabilirim sanırım. Kaybettiğim aklın nerede olduğunun tahminini de yapmayacağım, neticesinde kimin için bu kadar delirdiğimden emin olabilsem, hissettiklerimle aklım arasındaki bağlantıyı da kurabilirim sanırım.
Yazmamın tek bir sebebi var deliliğimi paylaşmak. Hani sevgi paylaştıkça çoğalır, keder paylaştıkça azalır derler ya o misal bir durum söz konusu. Deliliğim paylaştıkça taze kalıyor ve ben o ilk ana yakın durabiliyorum henüz.
Bunları yazarken 49 dakika oldu 53 ve ben hala önümü göremiyorum ya, ona yanıyorum...
28 Aralık 2009 Pazartesi, Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder