23 Temmuz 2010 Cuma

Bağımsızlık İlanı Meşrudur Mudur Müdür?

Malumunuz, Şubat 2008 itibariyle Kosova; Türkiye Cumhuriyeti'nin de tanıdığı bağımsız Balkan ülkelerinden biri. Ancak, Sırbistan için durum hiç de bu yönde değildi. Dünyanın son bağımsız ülkesi sıfatını yine Sırbistan'dan ayrılan Karadağ'dan alan Kosova şu an Avrupa Birliği denetimi altında bağımsızlığının keyfini sürüyor. Öte yandan AB üyesi olan Yunanistan ve Güney Kıbrıs bu bağımsızlığı, özellikle KKTC'ye emsal teşkil edebileceği açısından tanımıyor. Benzer bir şekilde İspanya; Katalanlara emsal teşkil edebileceğinden çekiniyor.

Bu madalyonun bir yüzü. Öteki yüzünde ise Türkiye'nin neden bu bağımsızlığı kabul ettiğine anlam veremeyenler var. Ben bu kararı "jam krenar qe jam shqiptar" yani "Arnavut olduğum için gururluyum" perspektifinden destekliyorum. İnanın bana bu etnik milliyetçi bir dürtüden daha da fazlası, zira Balkan'larda yapılan savaşların aileme nasıl zarar verdiğini birinci ağızdan dinlemiş birisiyim. Doğruya doğru, her ne kadar Sırpları birer kasap olarak görsem de, bunda dürtülerimden ziyade uluslararası literatüre yerleşmiş "Serbian Butcher" imajının daha çok etkisi var. Ziyadesiyle milliyetçi Sırp tanıdıklarım - ki bunlardan bir tanesi de bir dönem ABD basınını ülkeden kaçışıyla işgal eden Minja Kovaceviç- da mevcut, ve bütün siyasi fikir ayrılıklarımıza rağmen kendilerini sevmekteyim. Bu noktada, yiğidin hakkını verme politikası izlediğimi belirtmem gerek sanırım. Dolayısıyla ben Türkiye'nin neden bu bağımsızlığa saygı duyduğunu anlayabiliyorum. KKTC'nin siyasi statüsünü Kosova ile özdeşleştirdiğim kadar, Kürtlerle olan meselelerimizi de özdeşleştiremiyorum açıkçası.

Sovyetlerin dağılması ile birlikte çözünmeye başlayan Tito Yugoslavya'sının daha o dönemde bağımsızlığını ilan edebilecek bir eyaletiydi Kosova. Bu açıdan dağılma, Osmanlı Devleti'nin yıkılmasına benzese de arada önemli bir fark söz konusu. Kosova; Sıbistan'dan bağımsızlığını bekliyordu ancak bölgedeki Sırp baskısının yarattığı katliamlar da bütün dünya tarafından biliniyordu. Oysa Türkiye'nin kuruluşunda Kürtler ile Türklerin birlikte hareket etmesi söz konusuydu.


Benzer bir şekilde Kıbrıs çözünmesi de Kosova'nın bağımsızlık beklentisiyle örtüşüyor. Öncelikle, bölgedeki Rumların anakaraya bağlanma isteğini unutmamak gerek. Unutulmaması gereken bir diğer nokta ise taraflar arasındaki din ve din kaynaklı kültür farklılığı. Müslüman Arnavutların, Ortodoks Sırplardan ayrılma isteği, tıpkı Müslüman Türklerin, Ortodoks Rumlardan ayrılma isteğine benziyor. Bunun dışında Sırplar ile Rumların asimilasyon motivasyonları da büyük benzerlik gösteriyor.

İşte bu noktada ben Uluslararası Adalet Divanı'nın "bağımsızlık ilanı meşrudur" görüşünü destekliyorum zira Türkiye için herhangi bir sıkıntı yaratmayacağını düşünmekteyim. Habertürk'ün konuyla ilgili haberinde paylaşılan akademik görüşler ise şöyle:


MENSUR AKGÜN (TESEV Dış Politika Direktörü): Bu karar sui generis mi (kendine özgü) değil mi, hukuksal boyutu nedir, karar metni tam açıklanmadan bilemeyiz ama siyasal bakımdan değerlendirebiliriz.

Uluslararası hukukta devletlerin toprak bütünlüğü vazgeçilmez üç ilkeden biridir. 1648 Vestfalya barışından bu yana uluslararası sistemi toprak bütünlüğü kurar. Bu ilke çok özel şartlarda ihlal edilebilir. Eğer herhangi bir siyasi otorite bu konuda karar verecek olursa, bu ilkenin sürekliliğinin norm oluşturacağı konusunda bir karara varırsa o zaman bütün devletler sistemi ortadan kalkar. O zaman her devletin içindeki her etnik grup belli topraklar üzerinde egemenlik hakkında bulunma iddiasını kendinde görür. İstisnalar ancak Karadağ, Kıbrıs gibi uzun süredir çözülemeyen ve sınırları açıkça belirlenmiş ihtilaflar için geçerli olabilir. Zaten bu karar emsal olursa Kıbrıs’ı konuşmaya gerek kalmaz, Karadağ’da bitti iş denir.

Uluslararası Adalet Divanı’nın Kosova kararı Kıbrıs’ı nasıl etkiler? Şu olacak: Kıbrıs’ta çözümsüzlük olursa Lahey’deki karara atıfta bulunacak artık KKTC. Bu son karar, Rum tarafını çözüme teşvik edecek. Çünkü zaten uzun zamandır Kosova’nın durumundan rahatsızlar. Çözümsüzlükte daha fazla direnirlerse KKTC’nin bağımsızlığının tanınması için bir emsal olacak bu karar.

Türkiye’nin içine, Kürt meselesine dönersek… Siyasi şartlar oluşursa her şey olabilir elbette ama Kuzey Irak’ta bile böyle bir durum oluşmadığına göre bizim korkmamıza hiç gerek yok.

ULUSLARARASI İLİŞKİLER PROFESÖRÜ HASAN KÖNİ: Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) önüne sadece devletler gidebiliyor. Bir de danışma görüşü almak için devletler arası örgütler gidebiliyor. Mesela IMF, Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü, Güvenlik Konseyi gibi. Bunların dışında kişiler, birtakım gruplar UAD’ye gidemezler. Milletlerin gitmesi için iki devletin mutlaka anlaşması gerekiyor. Mesela bizim Fransa ile 1927’de Bozkurt-Lotus davamız olmuştu. Bu iki gemi, açık denizde çarpışmış, bizim gemi batmıştı. Biz bu konuda bir yargılama yapınca Fransa yargılayamazsınız demişti. Sonunda UAD’ye gittik. Divan’da, “her gemi ait olduğu ülkenin kara parçasına dahildir ve yargılayabilir” kararı çıktı.

Kosova olayı başka devletler tarafından UAD’ye götürüldü. BM Güvenlik Konseyi, Divan’dan danışma görüşü aldı. Zaten ayrı bir devlet yapısı olarak kurulmuştu. Orada üç ayrı topluluk söz konusuydu. Kosova da kendisini devlet ilan etmişti. UAD’ye görüş sordular. Onlar da uluslararası hukuka aykırı değil dedi.

Yani belli bir devlet yapısı oluşturulabilirse bu divanın önüne gidiliyor. Veya BM böyle bir şey sorabiliyor. Bunun dışında ayrılıkçı gruplara ise en fazla “savaşan” hakkı veriliyor veya eski sömürgelere böyle haklar veriliyor. Ama bir ülkenin içindeki etnik bir gruba devlet kurma hakkı verilmesi söz konusu değil. Uluslararası hukukta böyle bir yapı oluşmadı.

Bu kararın yeni bir mikro milliyetçilik dalgasına yol açması ve yeni devletlerin ortaya çıkması çok zor. Kimsenin endişelenmesine gerek yok. Bu olursa hemen hemen 600 yeni devletin ortaya çıkması gerekecek. Bu da dünyayı çok zor durumda bırakır. ABD dahil buna. Kızılderililer kendilerine ayrılan topraklarda yaşıyorlar. Onlar da Kızılderili devleti isterler.

Bu karar Kıbrıs sorununda çözüm açısından Rumları iter tabii. Ancak unutmayalım, AB Kıbrıs cumhuriyetini AB’ye aldı. Orada böyle bir ayrılma olması pek mümkün görünmüyor. Ama çözüm olmazsa fiili durum devam eder. O zamana kadar da hukuk değişirse böyle bir ikili yapı ortaya çıkabilir.

Kürt meselesi içinse bu mümkün değil. Kürtler’in UAD’ye gidebilmesi için önce savaşan taraf olarak tanınmaları, daha sonra başka devletler tarafından tanınmaları gerekir. Bu çok hayali olur. Ama ülkelerin kendi içlerindeki çeşitli gruplara kültürel haklar, yönetim hakkı tanıması gibi durumlar zaten uluslararası hukukta var.

Peki bu kararı kabul etmeyeceğini açıklayan Sırbistan bundan sonra ne yapabilir? Kendisi başvurmadığı için onu bağlayıcı bir karar değil bu. Sırbistan başka bir ülkeyle birlikte başvursaydı o zaman bu kararı kabul etmek zorunda kalacaktı. Şimdi Sırbistan bu kararı kabul etmez ama sonuçlarına katlanır. 69 ülke bu ülke Kosova denilen devleti tanıdı. Sırbistan onlara karşı bir tutum sergilerse bu BM nezdinde saldırı kabul edilir. Ve devletler ona göre harekete geçer, Sırbistan haksız duruma düşer. Sırbistan en fazla Kosova ile ilişki kurmaz, tanımaz, bu olabilir.

Hiç yorum yok: