18 Temmuz 2010 Pazar

Zaten Aşklar Hep Yalan Dolan


Güne erkek arkadaşım tarafından uyandırılarak başladım. Benimkisi azıcık rafine bir dana olduğu için öyle "günaydın bi'tanem"dir, "seni özledimdir" gibi cümleleri pek sarf etmez. Daha çok "gak kıs saat gaç oldu" der, olmadı sonuna beni delirtmek için "soğan doğra" diye de ekler. Şaka bir yana çok şükür aramızda hiçbir sorun yok. Dediğim gibi birazcık rafine bir dana ama onu da kendince telafi etmeyi başarıyor. Çocukluğundan kalma battaniyesini görmüş gibi sarılması mesela, çoğu zaman yeterli. Ya da sızdığı zaman farkına varmadan uykusunda benimle ilgili sayıklaması çok değerli benim için. Peki ben bunları size neden anlatıyorum, hemen söyleyeyim. Malum yaz geldi, ortalık birbiriyle sevişen ünlülerin haberleriyle doldu. Bütün dergi kapaklarında yaz aşklarına dair başlıklar yerini aldı. Erkek dergilerinde bile hatun tavlama taktikleri işlenir oldu. Eh dolayısıyla bunlara biraz sitem etmek de farz oldu zira ciddi anlamda katlanamadığım bir şey varsa, o da bütün kadın milletini 10 maddeye genellemeyi başaran yazılar ve bunun yapılabileceğini kanıtlarcasına davranan ünlülerdir. Dergiler demişken; Esquire'ın Temmuz 2010 sayısında yer alan "Kadınları Anlamak İçin 10 Altın Kuralı Veriyoruz" başlıklı yazıyla girişelim eleştirilere.

Bahsedilen 10 altın kural şöyle:

Onları her zaman anlayamazsın; bunu, kabullen.
Kadınlar, bize göre daha fazla değişti,
Sen ne istersen, o da onu istiyor.
Kafalarında ısmarlama erkek figürü var.
Çelişki, isteklerinin doğasında var.
Üç günlük sakal gibisi yok.
Kadınlar güvenlik ister.
Çok kibar olmayın, nadiren de olsa kaba saba olun.
Tek olmak, kadınların en büyük hayali.
Kadınlar, her daim yanlarında olan, onlarla ilgilenen erkek ister.

Şimdi kusura bakmayın ama ben ilgili makaleyi okuduğumda onlarca küfür geldi aklıma. Kadınları asla anlayamayacağını iddia etmek, her ne kadar Freud tarafından bile desteklenen bir teori olsa da dünyanın en basit tezidir maalesef. İnsan beyni maalesef bir aslanınki ya da balığınki gibi çalışmıyor. İnsana boşuna düşünebilen hayvan demiyoruz biz, neden, çünkü her hayvan gibi ilkel içgüdülerimiz var ancak aynı zamanda bunları yönetme ya da bunlara teslim olma seçeneklerimiz de var. İşte bu her bireyi birbirinden farklı kılıyor. Nasıl ki bütün erkekler birbirinin klon kopyası değil, kimisi futbol delisiyken kimisi futboldan nefret edebiliyor, kadınlar için de durum farklı değil. Konuşmaktan hoşlanmıyor olabilirsiniz ancak kendinizi mimik ve jestlerinizle de ifade etmeyi bir çoğunuz beceremediği için biz o çenenizi açmanızı bekleyebiliyoruz. İnsanlar sadece sorunları çözmede değil, günün her dakikasında konuşmayı tercih edebilir, neticesinde bizi klan halinde yaşayan hayvanlardan ayıran en önemli özellik budur. Parfümlerinizin altına gizlenmiş feromonlarınızın bizim için hiçbir değeri de kalmadı; devir koklaşma değil, konuşma devri. Eğer birazcık kafanızı oyuncaklarınızdan kaldırabilseydiniz, ya da bir kadınla iletişim kurmaya çalışırken onu çıplak hayal etmeyi bir kenara bırakabilseydiniz gerekli gereksiz değil, makul ve akla yatkın sorularla "sizin" kadınınızın nasıl davrandığını, nelere tepki gösterdiğini gözlemler, kadınlara anlam verebilirdiniz. Evet, annenizden çok farklıyız zira yüzyıllardır bastırılan denkliğimizi bir yüzyıl içinde elde etmeye çalışıyoruz. Yeni bir yüzyıla geçmemize rağmen hala bizleri farklı ortamlarda "oynamamız" gereken rollerle yönlendirmeye çalışıyorsunuz, çünkü bizler hala babaları gibi düşünmeye programlanmış erkeklerle mücadele etmeye çalışıyoruz. Sizin bize karşı olan beklentileriniz bizim hayatımızı şekillendirmiyor. Elbet hayatını eşine göre yaşayan kadınlar da var ancak çağımızın kadını sizin etiketlerinizden kurtulmaya çalışıyor. Şunu anlayın; erkekler erkekçe eğlencelerine saygı duyulmasını beklerken, kadınlar birey olarak saygı istiyor. Kafamızda ideal bir erkek figürü olduğu doğru ancak bu figür herkes için farklı bir beyaz atlı prensi işaret ediyor. O yüzden kimi kadın Ezel hastasıyken kimisi de Mehmet Şadoğlu figüründen besleniyor. Kimisi sevginizi görmek istiyor kimisi duymak. Öncelikle gerekli ya da gereksiz soru sormayı bir kenara bırakıp, kadınınızı tanırsanız, nelerden hoşlandığını daha çabuk algılayabilirsiniz. Yoksa sandığınız kadar da çelişkili varlıklar değiliz, sadece istediklerimizi alamayınca olanla yetinmeyi biliyoruz. Her ne kadar sabahları "günaydın bi'tanem" naralarıyla uyandırılmayı tercih etsek de, "kalk kız saat kaç oldu"yla yetinmeyi, kendimizi "hiç değilse uyandıracak kadar varlığımın farkında" masalıyla avutmayı öğrendik. Ve inanın, bu avuntular ziyadesiyle sağlıksız olduğu için farkına varıldığı anda bizi erkeğimizden soğutuyor. Benzeri bir avuntu da bu sakal mevzusunda geçerli. Her ne kadar kadınların bir kısmı maço görüntüden hoşlansa da, her insan sevdiğini bakımlı ve temiz görmek istiyor. Sakal tercihi daha çok kadının baba figürüyle alakalı. Misal ben erkeğimin benim için traş olmasından daha çok haz ederim zira çocukluğum boyunca babam kaftasonları bile, "kızımın yanakları öpünce acımasın" düşüncesiyle traş oldu, hala da gününü benimle geçirecekse traşını düzenli olarak olmaya devam ediyor. E hal böyle olunca benim tercihim; beni sabah akşam kollayacak, sözde bana güvenlik sağlayacak, traşsız, maço görünümlü erkekten ziyade; kibar, düşünceli, temiz görünümlü erkeklerden yana oluyor. Sizler, bizim için kapıları açmanızın ya da bizim yerimize garsonu çağırmanızın ilkel dürtülerimizden kaynaklı güvenlik testleri olduğunu düşünseniz de; bizler bunları sadece ailenizden adab-ı muaşerete dair yeterli bir eğitim alıp almadığınızı görebilmek adına bekliyoruz. Dolayısıyla, kendi ailesinden de böyle bir tavır görmemiş bir kadının umurunda bile olmaz yapacağınız reveransların. Kısacası karşınızdaki kadın kadar kibar olmayı bilmeniz gerekiyor ve emin olun eğer tavlamak adına rol yapıyorsanız elbet bunun rol olduğu da ortaya çıkıyor. Sırf biraz maçoluk uğruna radarlarınızı başka kadınlara yöneltmeniz hoşumuza pek gitmiyor, bunu kıskandırma amaçlı oyun oynamak niyetiyle yapsanız bile bizler sadece babalarımızın değil, sevdiğimiz adamın da prensesi olmak istiyoruz. Erkek tek eşliliğe müsait değil, hormonlarımız bizi yönlendiriyor gibi masallarla kendinizi savunmak yerine, benzer hormonların bizde de olduğunun farkına varın. Evet, kız arkadaşınız sizin arkadaşlarınızı dahi tavlamak ister, çevresinde ne kadar erkek varsa tamamının ilgisini üzerine çekmek ister ancak kimi kadınlar size saygı duymadığı için bunu alenen yaparken kimileriyse gerek aldığı terbiye gerekse size olan saygısından bunun için çabalamaz bile. Her ne kadar hayatımızı size odaklı yaşamasak da, sizinle vakit geçirmekten, size karşı olan aitlik duyularımızı sevdiğimizden sizi bu kadar çok yanımızda istiyoruz. Emin olun Playstation'ı sizinle beraber oynayabilecek kadar zekiyiz ancak sizler bize bu şansı vermeyecek kadar kör olabiliyorsunuz.

Uzun lafın kısası kadının tek tip olabileceğine yönelik düşünceleriniz bizimle sorun yaşamanıza sebep oluyor. Biz nasıl sizlerin farklı geçmişlerden geldiğiniz için, birbirinizden farklı olduğunuzu kabulleniyorsak; siz de bunun bizim için de geçerli olduğunu algılayın artık. Bilim insanlarının yüzyıllardır insan biyolojisini bile tam anlamıyla algılayamadığı bir gerçekken, nasıl olur da her insanın birbirinin prototipi olabileceği düşüncesini benimseyebiliyorsunuz, işte sanırım bu bütün kadınların ortak sorunu. Karşınızdakini sadece bir kadın değil aynı zamanda bağımsız bir birey olarak gördüğünüz gün, etrafınızdaki bütün kadınlarla, hatta bütün insanlarla olan iletişiminiz olumlu bir boyut kazanacak, emin olun.

Gelelim; özgür görünmesine rağmen oyunu erkeklerin kurallarıyla oynamaya çalışan, denkliğinden ödün veren hemcinslerime. Muhtaç olmadıkları halde, sürekli olarak bir erkeğin sevgisine muhtaçmış gibi görünen bu kadınlardan eskiden tiksinirdim, şimdi sadece okuduklarını ve gördüklerini özümseyememiş olduklarını düşünüyorum. Misal bugün HT'de okuduğum bir habere göre Ece Erken hanım kızımız sevgilisine oldukça rutin aşk tesleri yapıyormuş.

Habertürk'ün haberine göre:

Bodrum'da bu yaza, Erdinç Acar'ın aşk jestleri damgasını vuruyor... Geçtiğimiz günlerde Türkbükü'nde sabaha karşı sahibi olduğu Mavi Otel'den lazer ile Türkbükü Koyu'nun karşısındaki tepeye "Ece Erken Seni Çok Seviyorum" diye yazdıran Erdinç Acar, bir anda gündeme oturmuştu. Açıklama yapan Ece Erken, "Şu an bir şey yok ama ne olur bilemem" diyerek, ilişkisiyle ilgili açık kapı bırakmıştı. Bodrum'da tatillerini sürdüren ikili, önceki gün yine karşı karşıya geldi. Erdinç Acar, Maça Kızı Beach'te arkadaşları ile eğlenirken Ece Erken'e iltifat üstüne iltifat yağdırdı. Erdinç Acar, güzel sunucunun; "Benim için başka ne yaparsın?" sorusu üzerine, "Senin için kolumdaki 26 bin euro'luk saati denize atarım" dedi ve herkesin önünde saati çıkarıp denize attı. Bu olay Erken'i hem çok şaşırttı, hem de keyiflendirdi. Gösterinin ardından Erdinç Acar'ın arkadaşları denize dalarak saati aradı, ancak çabalar sonuç vermedi.

Ben bu durumu sadece şımarıklık olarak değerlendiriyorum maalesef. Kadının manipülasyon yeteneğiyle birleşmiş rafine bir şımarıklık maalesef erkeğin kıymet bilmemesine yol açabiliyor. Kadınların burada kaçırdığı en önemli nokta ise, bir ailenin karnını senelerce doyurabilecek bir meblağa sahip olan bir nesnenin, hiçbir kıymeti yokmuş gibi, sadece tavlamak uğruna çöpe gidebileceği gerçeğinin aynı zamanda kadının kendisi için de geçerli olduğu. Yani; bugün umursamıyormuşcasına değerli bir şeyi kullanılmaz hale getirebilen bir erkek, yarın yine aynı umarsızlıkla sizi de fonksiyonsuz hale getirebilir. Oysa hanım kızımız, bu olaydan "ah bana ne kadar kıymet veriyor, hesap cüzdanlarını önüme sürüyor" dersini çıkarıyor. Ne söz konusu hanım kızımızın, paraya ve para kaynaklı jestlere bu kadar ihtiyacı var, ne de söz konusu beyefendinin iki bacak uğruna parasını feda etmeye. Onlar oyunu sadece tüketim toplumunun kuralları çerçevesinde oynuyor ve yarın bir gün hislerini de tüketebileceklerinin farkında bile değiller. Oysa ki, hanım kızımızın sevgisinin kıymeti, onu bekleyebilecek kadar sabırlı olmakla ölçülseydi, belki de destansı bir sevdaları bile olabilirdi, ama işte olması gerektiğini sandığımız kurallar bir kez daha iş başında.

Sabır demişken, aklıma Boxer dergisinin Temmuz 2010 sayısındaki "Erkekler Gerçekten Değisebilir, Kadının İstediği Gibi Olabilir Mi?" başlıklı yazı geliyor. Kadınların bir ilişkiye başlarken sil baştan yaptıkları doğru gibi görünse de aslında aksine geçmiş kötü tecrübelerine daha sıkı sarılırlar. Benzeri bir hareketi de karşısındakinden beklerler; yani erkeğin eski sevgilisi nasıl "seni seviyorum"u sık sık duymayı bekliyorsa ve erkek bunu öğrendiyse; yendi sevgilisinin de bunu beklediğini bilmelidir erkek. Zaten ortada yanlış bir şey varsa, kadın bunu belli edecektir. İnsanlar toplum içinde farklı, kapalı kapılar ardında birey olarak kaldıklarında farklı davranırlar. Bu kadın için de erkek için de geçerlidir. Toplum içinde zayıf kadınları "bir deri bir kemik" diyerek ezmeye çalışan bir kadın, evine döndüğünde rejim listeleri arasında kafayı sıyırabiliyor olabilir. Öncelikle gerçek kişiliğimizle maskelerimizi ayırt etmemiz gerekiyor. Bir kadın ya da bir erkek ne zaman ki maskelerini bir kenara bırakır ve canının yanmasından korkmaz hale gelir, işte o zaman yaşadıkları ilişki sağlam zeminler üzerine oturmaya başlar. İşte kadının da erkeğin de bütün bu karşı tarafı değiştirme çabaları bu durumdan kaynaklanır. İki taraf da karşısındaki insanın maskesiz yüzünü keşfetmeye, yalı haldeyken de sevebileceği gibi olup olmadığını anlamaya çalışırlar. Bir erkek takım elbise giymediği halde ona bir dolap dolusu takım alan kadının tek motivasyonu, erkeğin de tıpkı kendisi gibi korkuları ve çekinceleri olabileceğini bilmesidir. Nasıl ki kendisi stiletto giyip yürüyememekten korkuyorsa; erkeğin de kravat taktığında aptalca ve antik görünmesinden korktuğunu zanneder. Bütün bu değiştirme çabası, ilişkinin fazlarını hızlıca atlayıp neticeye gelme ya da gelmeme isteğinden doğar. Oysa nasıl ki, az zamanda daha fazla kazanmak adına hormonlanan meyveler bünyemizi bozuyor, kansere davetiye çıkarıyorsa, ilişkilerde de hızlandırma ya da yavaşlatma çabaları bünyenin orjinalliğini bozar, tarafları kanser eder.

Özetlemek gerekirse; kadın gururu ve onuru uğruna kendisine doğru olduğu dayatılmış oyunları oynamaktan vazgeçmeli, erkek ise herkesin güzel kabul ettiği değil, kendisine güzel gelen kadını elde etmek uğruna sabırlı olmayı bilmelidir. İnsanlar sadece kendileri olduklarında kıymetlidirler ve inanın size bu kıymeti verecek insan sizi istediğiniz şekilde sevebilecek insandır. Duygularımız rasyonel olabilselerdi, adları zaten duygu değil, fikir olurdu, bunu aklımızdan çıkarmamamız gerek.

1 yorum:

cipim dedi ki...

her cümlesine, her harfine katılıyorum hatta yetmiyor imzamı atıyorum.