20 Temmuz 2010 Salı

Dikkat, Yaş Sınırı Var!

Hayatımız boyunca ne istersek karşımıza mutlaka bir yaş sınırı çıkar. Misal, 18 yaşına gelene dek Türkiye'de alkol ve tütün mamülleri satın alamaz, gece klüpleri ve barlara giremez, pasaport, ehliyet ya da nüfus cüzdanı çıkartamazsınız. 25 yaşın altındaysanız milletvekili seçilemez, 40 yaşın altındaysanız cumhurbaşkanı olamazsınız. Benzeri bir şekilde de, hali hazırda 20 yaşını geçmeden de bu yazıyı anlayamazsınız.

Neden anlayamayacağınıza gelince; malumunuz Türk insanının ergenlik sanrıları ortalama olarak 20 yaşına dek devam etmektedir. İşbu yazıda ise, ergenliği - ziyadesiyle sıkıntılı olarak - geçirmiş bir Türk vatandaşının ebeveynlerine karşı olan bakış açısını okuyacaksınız.

Henüz 20'imden gün dahi almamışken ailemden olabildiğince uzakta bir şehirde okumak, kendi ayaklarım üzerinde durmak, kendi kararlarımı vermek isterdim. Büyüme sancıları dedikleri bu olsa gerek. Ancak insan büyümeye başlayınca sorumluluk almak denen hadisenin ne menem bir dert olduğunu anlıyor. Eskiden kredi kartı ekstresi ya da telefon faturası gibi dertlerim yoktu mesela. Ben gününde ödemeyi düşünmesem de olurdu, nasılsa hali hazırda babam benim yerime hallediyordu bu dertleri. Şimdi hesaplarımı kontrol edebilsin diye notere gidip vekalet vermem gerekiyor ki, bunca derdin, işin gücün arasında notere gitmek bile külfet gibi geliyor, inanın.

Hayatın sadece yemek, içmek, sıçmak ve sevmekten ibaret olduğunu zannederdim. Nasıl olsa elbet bir gün çalışacak, kendi yemek paramı çıkartacak, kendi kazandığım para ile hesap ödeyecektim ve inanın o günler çok uzak gelirdi. Pek de uzak değilmiş. 24'üme yaklaştığım şu günlerde, düşünebildiğim tek şey, lise zamanı hayatımın ne kadar rahat olduğu. Gece arkadaşlarımla buluştuğumda eve dönmek için her daim özel şöförlüğümü yapmaya hazır bir babam vardı mesela, şimdiki gibi benzindi, taksiydi uğraşmak zorunda kalmazdım. Ya da ne bileyim hem alışverişimi, hem mutfak masrafımı, hem ders malzemelerini falan kendi limitli harçlığımdan ödemek zorunda kalmazdım. Alışverişe annemle çıkar, annemin yemeklerini yer, okul için bir şey lazım olduğunda ise Baba Bank'tan sınırsız ve geri ödemesiz kredi alırdım. Şimdi ise ya bu limiti aşmamak için yırtınıyorum, ya da aşmam gerektiğinde serbest işler yapmak zorunda kalıyorum. Her ne kadar özel ders vermek ya da çeviri yapmak kolay işlermiş gibi görünse de, belirli bir iş disiplini gerektiriyor ve inanın ben hayatımdaki tek disiplinin sabah 8'de kalkıp okula gitmekten ibaret olduğu yılları özlüyorum.

Oysa ne kadar çok bağırırdım anneme, arkadaşlarımla sinemaya gitmek için izin vermiyor diye. Ya da ne kadar çok kızardım babama, bana 30 lazımken üzerinde olmadığı için 25 veriyor diye. Meğersem, şımarık piçin önde gideniymişim de haberim dahi yokmuş. Evet, o zamanlarda da görüyordum sefalet çeken, hastalıklarla boğuşan, hayata tutunabilmek için yırtınan insanları ama çektikleri acılara ucundan kıyısından yaklaşamadığım için yeterince empati kuramıyordum. Şimdilerde ise, ben dahil bütün arkadaşlarım iş bulma telaşına düşünce, tanıdığım erkeklerin askere gitme vakti gelince, ve en önemlisi bir çok dostumun ebeveynlerini toprağa gömdüğüne şahit oldukça anlıyorum gerçek hayatın ne kadar zor olduğunu. Ölümün sıradanlaşmaya başladığı, evliliğin bir sonraki seçenek haline geldiği, çalışmanın şart olduğu bu yaşlarda o kadar saçma geliyor ki o eski dertler, bunu bir tek bu duruma gelenler anlar. Çok şükür ki, hala şımarabilecek ve beni ne olursa olsun destekleyecek bir ailem var ve başka bir şehirde olsalar da desteklerini bana her dakika hissettirebiliyorlar. Sadece şanslı doğanlardan değil, şansla yaşamaya devam edenlerden olduğum için Tanrı'ya duyduğum minneti anlatmaya kalksam satırlar yetmez.

Neden bugün bunları düşündüğüme gelince. Bugün bir kez daha ne kadar harika bir aileye sahip olduğumu anladım. Bu ülke yaşayan 250 bin kişilik bir kesim dışında kalan insanlara şımarıklık gibi gelebilir ama, ben bugün mezuniyetimi geciktirmiş birisi olmama rağmen, yalvarmadan, dilenmeden ailemden tek seferde tatil izni almayı başardım. ABD'de okuduğum lanet okulu bırakıp, harcanan 50 bin Dolar'ı çöpe atıp, Türkiye'ye dönmek istediğimi aileme telefonda açıkladığım zamankine benzer bir sıcaklık ve onay hissettim. Ne kadar çuvallarsam çuvallayayım arkamdalardı. Oysa ben, sadece bir kaç yıl önce annemden nefret ediyor, babamınsa hayatıma sınır koymak için gönderildiğini düşünüyordum. İstedikleri tek şeyin benim doğru ve dürüst bir insan olarak yetişmem olduğunu anlayamayacak kadar aptaldım, istediklerinin onların küçük kopyası olmam olduğunu zannediyordum. Babam; erkek arkadaşlarıma karışıyordu çünkü beni her an kandırılabilecek aptal bir kız zannediyordu, ve şimdi geriye baktığımda hiçbir şeyden pişman olmasam da görüyorum ki, gerçekten gereksiz adamlara değer vermiş aptal bir kızmışım. Annem; okumak istediğim bölüme karışıyordu çünkü benim kendi doğru seçimini yapamayacak bir kaybeden olduğumu düşünüyordu, ve şimdi geriye baktığımda görüyorum ki, seçimime el atmasalardı bu kadar keyifle okuduğum bir bölümün kapısından dahi geçmez, 3 kuruş için mutsuz bir şekilde sürüneceğim bir alanda ihtisas yapardım. En önemlisi, ben o yıllarda kendimi çok iyi tanıdığımı zannediyordum ama şu anda bile her gün kendimi yeniden keşfediyorum. Ve bir kez daha şükrediyorum, çünkü elimdekilerin kıymetini kaybetmeden anlayabildim.

Başta da belirttiğim gibi, bu yazıyı ergenlik sanrıları geçmemiş çocuklar anlayamaz. Evet, sizin yaşınızdayken benim de en çok sinirlendiğim şey çocuk zannedilmekti, ve inanın şimdi şimdi anlıyorum neden öyle görüldüğümü. Hâlâ yeterince büyümedim, tatmadığım tecrübeler var ama hiç değilse şimdi toy olduğumun bilincindeyim. Kimi zaman büyümeye başlamak canımı yaksa da, çoğu zaman inanılmaz bir zevk veriyor. Çocukken beni en çok cezbeden şey de bu zevkti zaten, o yüzden de canımın yanacağını söyleyenlere aldırmazdım hiç. Siz, siz olun, kötü şeylerin de başınıza gelebileceğini bilin. Bir kez daha teşekkür ediyorum aileme, yaşlandıkça onlara benzememi sağladıkları için, zira onlar gerçekten işin iyisinden anlayan, tecrübeleri sayesinde devrilmeyecek kocaman çınarlarmış,

Hiç yorum yok: